Tıpkı 17-25 Aralık operasyonlarında meselenin yolsuzluk olmadığı gibi, tıpkı Gezi Parkı kalkışmasında meselenin 3-5 ağaç olmadığı gibi önceki gün Meclis Soruşturma Komisyonunun açıkladığı kararda da mesele dört bakan değildi.
Ne dört bakanı ille de Anayasa Mahkemesi’ne göndermek isteyenler için ne de 17-25 Aralık’ta yolsuzluk kılıfıyla çalışamaz hale getirilmeye çalışılan hükümet için.
Mesel dört bakan olsa hem Ak Parti’nin yaklaşımı daha farklı olurdu hem de zaten 17-25 Aralık operasyonları yaşanmazdı. Daha önce benzerleri çok kez yaşanmış olan siyasetçi soruşturmalarından biri daha yaşanır, kol kesilir yola devam edilirdi. Ama amaç iktidarı kan kaybından düşürmek, hükümeti çalışamaz kılmak, tıpkı 30 Mart yerel seçimlerine ayarlanmış sözde yolsuzluk operasyonu gibi Haziran ayında gerçekleşecek olan genel seçimlere Anayasa Mahkemesi üzerinden 17-25 Aralık dosyalarını yeniden gündeme getirerek ve hatta genişleterek yürümek ve şu şartlarda sonucu belli olan seçimlerde muhalefetin kaderini AYM yardımıyla değiştirmek...
Pek tabii bunun böyle olmadığını, komisyonun verdiği kararın yolsuzluk ithamlarını bertaraf etmediğini ve AK Parti’nin seçime bu kuşku ile gireceğini ve dahi zaten muhalefetin de seçime kadar bunun üzerinde tepinerek AK Parti aleyhine propaganda yapacağını söyleyenler olacaktır. Nitekim Paralel Yapının illegal tapelerine bağımlı hale gelmiş muhalefet partileri ve bilumum anti Erdoğan ve AK Parti cephesinden oluşan çok sesli koro tek ses olup icraya başladılar bile.
Bir de çocuk kandırır gibi “masumiyeti ispat yeri Yüce Divan”dır demiyorlar mı?
Duyan da Yüce Divan’dan kasıtlarının Anayasa Mahkemesi değil de başka bir yer olduğunu sanır.
Bildiğimiz Anayasa Mahkemesi ya hu!
* * *
27 Mayıs Darbesiyle ihdas edilen, birinci vazifesi Meclis iradesi üzerinde vesayet kurmak olan, tek başına darbe işlevi gören, hepimizin hatırlayacağı yakın geçmişte 367 garabetinden başörtüsü yasağını kaldıran anayasa düzenlemesini iptale, reyini CHP’nin talep ve isteklerine angaje etmiş bir yapıdan bahsediyoruz.
Üyelerinin bilmem ne kadarını Abdullah Gül’ün atamış olması durumu değiştirmiyor, iradesini Paralel Yapıya teslim etmiş görüntüsü veren bir AYM var karşımızda. HSYK kararı, Twitter kararı bunun örneği. Seçim barajıyla ilgili başvuruyu reddetmiş olması AYM’nin sicilini aklamaz.
2010 referandumundan sonra kuruma tanınan bireysel başvuru hakkını vesayet rolünü tahkim etmek için kullanıyor.
Başkanının açıklamaları ise ihsas-ı rey ihtiva ediyor. Üstelik asıl vazifesi Meclis’in yaptığı yasaların Anayasaya uygunlunu denetlemek olan bu kurum, son dönemdeki tartışmalarla kendini yasama kurumu yerine koyacak kadar ileri gitmiş durumda.
Hal böyle iken Anayasa Mahkemesi’ne “Yüce Divan” payesi verip “aklanmak” yeri olarak orayı işaret etmek millete aptal muamelesi yapmaktır.
Bütün bunlar, 17-25 Aralık soruşturmasına İstanbul Cumhuriyet Savcılığının takipsizlik kararı vermiş olduğu, -yani dört bakan zaten aklanmış iken önceden hazırlanmış fezlekenin el çabukluğu marifetiyle komisyona havale edildiği- gerçeğinden bağımsız olarak böyledir.
Ayrıca Komisyonun hayır diyen üyelerinin kararı vicdana uymuyor da evet diyenlerin kararı neden uyuyor? Bu “vicdani üstünlüğü” CHP ve MHP milletvekillerine kim veriyor?
Özellikle TÜRGEV üzerinden Başbakan’ın oğluna ve kendisine ulaşmak için her türlü hukuksuzluğu delil haline getirerek suç işlemiş olan Paralel Yapı 17-25 Aralık operasyonları dolayısıyla zaten yargıda.
Emniyetteki uzantıları tutuklu, yargıdakileri görevden el çektirilmiş durumda.
Yüce Divan dayatması, filmi başa sarmak ve hükümeti seçime genişletilmiş bir 17-25 Aralık yalanıyla boğuşarak sokmak planından başka bir şey değildi. Yani mesele dört bakan değildi, biz anladık siz zaten biliyordunuz!