Eski rejim artıkları rejimin destekçisi güçlerin teşvik ve tahrikiyle buldukları ilk fırsatta yeni yönetime karşı silahlı saldırıya geçtiler.
Suriye'de gücünü milletten alan bağımsız bir yönetimden en fazla çekinen İsrail, bir taraftan Dürzileri diğer taraftan SDG/YPG'yi açıktan desteklemeye ve silahlı direnişe teşvik etmektedir.
PKK'nın silah bırakmasının İsrail'in güvenliğine zarar vereceğini açıkça belirten Siyonist cephe, YPG'nin Şam yönetimiyle anlaşmasını engellemeye çalışan bir taktik uyguluyor. Türkiye'de başlayan silah bırakma sürecinde YPG'nin muhatap olmadığı iddiasının arkasındaki güç de aynı!
İsrail Suriye'nin kuzeyinde kurmayı planlığı ancak Türkiye'nin müdahalesiyle engellenen koridoru şimdi güneye taşımaya, güneyde Dürzilere otonom bir bölge oluşturup Fırat'ın doğusuyla birleştirerek YPG'yi doğrudan İsrail'e sınır yapmaya çalışıyor. O yüzden hem Dürzileri hem YPG'yi açıktan destekliyor!
Öte yandan sahil bölgesinde eski rejimin artıkları, şebbihalar, Hizbullahçı milisler denklem dışı kalan İran'ın tahrikleriyle silahlı saldırıya geçtiler.
Son günlerde Türkiye'deki seküler kesimin 'Alevi katliamı yapılıyor!' dediği bölgede yaşananlar, aslında silahlı saldırıya geçen rejim kalıntılarıyla güvenlik güçleri arasındaki çatışmalardır.
Tıpkı PKK'nın çözüm sürecinde bazı ilçelerde özerk bölge ilan edip hendek ve çukurlarla silahlı saldırıya geçtikleri gibi Suriye'nin Lazkiye ve Tartus gibi sahil bölgesinde rejim kalıntıları şehirlerin girişine toprak taş yığarak bariyer oluşturmakta, güvenlik güçlerine pusular kurmakta, askeri noktalara saldırmakta ve güvenlik güçleriyle isyancılar arasında kanlı çatışmalar cereyan etmektedir.
Çünkü ortada bir darbe girişimi vardı.
Suriye kaynaklarının verdiği bilgiye göre senaryo şöyleydi: Rejim kalıntıları 24 saat içinde Lazkiye'yi ele geçirecek, o sırada İsrail destekli Dürzi unsurlar Süveyda'dan başlayarak Şam'a, YPG unsurları da Halep merkezine doğru ilerleyecek, şebbihalar Humus'u kontrol altına almaya çalışacak, ülke kaosa sürüklenecek, rejimin eski subayları ortaya çıkıp yönetimi devralacaktı. Fiilen harekete geçtiler. Ancak Suriye ordusunun hızlı ve kararlı müdahalesiyle bu senaryo bozuldu.
O yüzden mesele Alevi Sünni meselesi değildi, darbe girişimini engellemekti!
'Siviller öldürülüyor, Aleviler katlediliyor!' söylemi, tıpkı hendek çukur eylemlerinde Türk güvenlik güçleri aleyhine yürütülen, teröristleri destekleme amaçlı hamlede olduğu gibi bir kara propagandadır ve maalesef bunun başını DEM çekmekte CHP de onun kuyruğuna takılmaktadır.
Suriye'de milyona yakın insan varil bombalarıyla, kimyasal silahlarla öldürülürken sesini çıkarmayan, tam tersine Esed'le görüşmeyi yeğleyen DEM ve CHP, yeni yönetime karşı isyan eden rejim kalıntılarının silahlı saldırılarına karşı yapılan mücadeleyi 'Alevilere soykırım uygulanıyor!' şeklinde tersyüz ederek kullanıyorlar. Yani resmen teröristleri savunuyorlar.
Hadi DEM bunu yeni yapmıyor, Peki ya CHP?
Bölgeyle ilgili bilgiden yoksun olan CHP, kimi medya organlarının ve sosyal medya yayınlarının etkisiyle olsa gerek, Alevi Sünni gerginliği çıkarmaya çalıştığının farkında değil mi?!
Halk desteğine sahip olan güvenlik güçleri duruma el koyunca kimi rejim artıkları ve sivil halktan bazıları aileleriyle birlikte Hmeymim Rus askeri üssüne sığınıyorlar!
Şam yönetiminin rejim kalıntılarını adalete teslim olmaya çağırırken sivillerin devletin güvencesi altında olduğunu açıklayarak temkinli davrandığını gelişmeleri yakından takip edenler gayet iyi biliyor.
Güvenlik güçlerinin silahlı isyancılara karşı müdahalelerinde sivillere karşı dikkatli olmaları ve ihlallerden kaçınmaları hususunda ikazlar da yapılıyor.
Hatta rejim artıklarının adil bir yargılanmaya tabi tutulacağını söyleyen Cumhurbaşkanı Ahmed Şara, 'Güvenlik güçlerini halka karşı ihlallerden kaçınmaya ve tepkilerinde aşırıya gitmemeye çağırıyorum.' mesajını da içeren görüntülü açıklama yapıyor.
Suriye Savunma Bakanlığı Sözcüsü Albay Hasan Abdulğani de isyan bölgesinde kontrolün sağlandığı, isyancıların takibinin devam ettiği, yakalananların yargıya sevk için güvenlik güçlerine teslim edildiği, endişeye mahal olmadığı, silahlarını devlete teslim etmeyenlere asla izin verilmeyeceğini açıkladı.
Suriye'deki mesele, kimi etnik guruplara soykırım meselesi değil tam aksine kimi etnik grupların devlet aleyhine isyan ettirilmesine karşı güvenlik güçlerinin görevlerini yapmasından ibarettir.
Elbette ki sivillere karşı ihlaller savunulmaz.
Bu bağlamda Albay Abdulğani, darbeye karşı silahlanarak harekete geçen halk güçlerine bağlı bir askeri grubun yönetimin talimatlarına aykırı davrandığı ve sivillere yönelik ihlallerde bulunduğu gerekçesiyle tutuklandığını açıkladı.
Olayların sorumlusu da Şam yönetimi değil denklem dışı kalan Rusya ve İran'ın tahrik ve teşvikleriyle İsrail'in Siyonist politikalarıdır.
Türkiye'yi yakından ilgilendiren asıl muhtemel gelişme Fırat'ın doğusundaki YPG'nin saldırıya geçirilmesidir ki eğer geçerlerse silahlarıyla gömülecekleri gündür!
Hülasa, Türkiye, Suriye halkının ve yönetiminin yanında olduğunu ilan ederek tarihin doğru yerinde duruyor.
Suriye'deki nüfuzlarını Türkiye'ye kaptıran Rusya, İran ve İsrail ise bu durumdan son derece rahatsızlar.
Mesele Alevi Sünni meselesi değil bu devletlerin nüfuz politikalarının araziye yansımasıdır.
Ve maalesef zarar gören Suriye, faydalanan ise İsrail oluyor!
Suriye devriminin simge isimlerinden Sufan Ebu'l-Bera'nın sözleriyle noktalayalım: "Suriye'yi bölmeyi ve güvenliğini sarsmayı hayal eden herkese şunu söylüyoruz: Aklınızı başınıza alın, sağduyuya dönün ve sizi boş hayallerle kandıranlara güvenmeyin. Çünkü bu işin sonrası var. Biz Suriye'yi sizin ellerinizde oyuncak haline gelsin diye kurtarmadık."