Barış, özgürlük, demokrasi gibi kavramların faşist, şiddet sever, devrimci tedhiş ve terör savunucularının ağzında tesbihat olduğu günlerden geçiyoruz. Gezi’deki sol şiddet PKK terörüyle birleşti ve bu yeni alaşım, Türkiye’deki “sol ve şiddet tarihini” yeni bir dönemece soktu. “Şiddeti ve çelişkiyi derinleştirmek” üzere hareket eden “Türk solu” da “Kürt solu”nun açtığı hendeklere gömülecek besbelli ama biz bir süre daha “az gelişmiş faşist eylemlerin” analizini yapmak zorunda kalacağız.
Bilindiği gibi faşizmin en güzel yuvalandığı yerler oldu üniversiteler. Daha birkaç hafta önce İstanbul Üniversitesi’nde yine sol faşist öğrenciler, İslamcı öğrencilerin üzerine yürümüş, parkalarının içine saklamaya çalıştıkları sopalarla İslamcıları okuldan kovalamaya yeltenmişti. Sabah yürek yiyip başladıkları eylemin sonu arkalarına bakmadan kaçmak oldu.
Yine birkaç hafta önce Eskişehir Üniversitesi’nde bir gurup solcu faşist İHH’nın standını basmış, standı yıkmış, yardım broşürlerini yırtıp atmıştı. Güzelce bir kız, birazdan gerçekleştireceği faşist eylemi “üniversiteler aydınlık düşüncenin yeridir, burada sizin gibileri barındırmayacağız” sözleriyle haber veriyordu.
Kesif bir karanlığın içinden konuşan zavallı bir kız...
Önceki gün aynı faşist solcu karanlık, ana vatanı olan ODTÜ’de eyleme geçti. Kütüphanenin alt katındaki mescidi basıp namaz kılan öğrencileri darp etmeye kalktılar. Sorsanız “gericilerin mescit provokasyonuna karşı direniyorlardı.”
Üniversite yönetiminin şımarttığı bu faşist solcu gençler, kampüste yapılmakta olan mescit inşaatını durdurmayı başarmış, buna itiraz eden öğrencilere ise “burada bizim sözümüz geçer dayağı” atmaya kalkmışlar.
ODTÜ’yü özel mülkü zanneden bu faşist kafanın ataları, 70’lerde Türkiye’yi savaş alanına çevirenler, karşıt gruplara uyguladıkları şiddet yetmezmiş gibi sol içi fraksiyonlara karşı dahi şiddet uygulayabilen, şiddet dışında hiçbir iklimde yaşama imkanı olmayanlar...
Türkiye’de solun tarihini okuyanlar az çok bilir; şiddetten bağımsız bir okuma yapmak imkansızdır. Kendi kısa üniversite tarihinizde bile bunu müşahede edebilirsiniz. Boğaziçi Üniversitesi’nde PKK şiddetinin teorik meşrulaştırması yapılır, ODTÜ’de solun kurtarılmış bölge pratiği hayata geçirilmeye çalışılır. Mimar Sinan Üniversitesi’nde hocalarımızdan birinin solcu arkadaşlarımızla birlikte eylem planladıklarını fark ettiğimde yaşadığım şoku, yüksek lisans için gittiğin ODTÜ’de karşılaştığım “Burası ODTÜ, türbana geçit yok” pankartıyla atlatabildim.
Demek üniversitelerde özgürlük solcuların tekelindeymiş, sizin yüzünüze bakmayan hocalar solcu sınıf arkadaşlarınızla eyleme gidebilirmiş, aynı puanı alıp girdiğiniz okuldan sınıf arkadaşınız sizi kovabilirmiş...
Pırlanta gibi kafaların üniversite çarkında nasıl birer faşiste dönüşebildiğini hayretle gözlemledim.
***
Solun şiddete meylini, şiddeti niçin tercih ettiğini konuşurken her şey söyleniyor ama sol ideolojiye dair özcü bir iyilik atfı analizlerin ön kabulü olarak yerini koruyor. Oysa gerçek, solculuğun otoriter bir zihniyetin ideolojik kılıfı olduğu.
Demokratik mekanizmaların, siyasetin meşru araçlarının herkesin erişimine açık olduğu düzenlerde devrimcilik ancak toplumsal tabanı olmayan otoriter faşist zihniyetin egemenlik kurma hevesinin ifadesidir. “Demokratik devrim” diye bir şey olmaz. Demokrasi varsa devrim yapmayı gerektirecek meşru bir gerekçe yoktur. Nitekim belediyeleri elinde tutan, Meclis’te güçlü temsil imkanına sahip olan HDP’nin siyaset yapabilecekken PKK’nın cephe partisi olmayı seçmesi onu toplum nazarında illegalleştirmiştir.
“Özyönetim diktatörlüklere karşı bir direnme biçimidir” diyerek kendini gülünç duruma düşüren Demirtaş ile mescit basan ODTÜ solcuları aynı faşist zihniyetin paydaşlarıdır.
Kendi özgürlüğünü başkasının yokluğu üzerine kuran bu zihniyet, silah ve şiddete bağımlı adeta. Çünkü toplumla buluşacak, ortaklaşacak değerlerin çok uzağında.
Mescide tahammül edemeyenlerin hendek kazmaktan başka çaresi yok. Topluma söyleyebilecekleri ikna edici tek kelimeleri yok. İkna edemeyecekleri için yok etmek durumundalar. Faşizmin sol ideolojiyle kardeşliği bu vasatta kuruluyor işte.
Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’e hendek kazarak, cami yakarak, ODTÜ’de mescit basarak, mescit kapattırarak...