"AKP'nin şeriat devleti kurma yolunda son adımları” diyor Hüseyin Aygün.
Hayal kırıklığı içinde okudum.
Çünkü Dersim çıkışını onayladığım, cemevleri konusundaki fikirlerini paylaştığım ve bu köşede desteklediğim Aygün’ü tipik bir CHP milletvekili olarak görmüyordum. Emine Ü. Tarhan, Süheyl Batum veya Nur Serter’le aynı kefeye koymuyordum.
Ama galiba yanılmışım.
Çünkü Aygün de bu ülkedeki pek çok insan gibi “ötekinin özgürlüğü” söz konusu olduğunda, aniden bildik yasakçı Kemalist paradigmaya savruluyor; Dersim Katliamı konusunda haklı olarak eleştirdiği Ebedi ve Milli Şeflerin diliyle konuşmaya başlıyor.
Tıpkı Alevi Sorunu söz konusu olduğunda aynı şekilde kanal değiştiren pek çok Sünni’nin yaptığı gibi.
**
Ne yapmış “AKP” “şeriat devleti kurma yolunda?”
“İlkokullarda Ayet ve Hadis Panoları kurulacak; ayet ve hadis öğretimi yaygınlaştırılacak. Cuma namazına göre ders saatleri belirlenecek. Bu adımlar atıldıktan sonra Laikliğin son kırıntıları da yok edilecek; pespaye bir din devleti gelecek; AKP'nin dinci-faşizmi işte bu!”
“Mesai saatinde” veya “eğitim kurumunda” namaz kılmak, Kemalizmin günah saydıklarından.
Oysa bu bir hak. İnsan hakkı. Özelde ise din ve vicdan özgürlüğü hakkı.
**
Bu yazının konusu mesai saatinde namaz. Ama ondan önce şu “ayet-hadis öğretme”yle ilgili birkaç söz:
Kamu okulundaki eğitim zorunlu olarak tek bir inanca dayanmadıkça, Sünni İslam’ın öğretilmesine ilişkin dersler, bu kapsamda ayet ve hadis öğretmek ihlal değildir. Başka inançların öğretilmesi ve onların panoları garanti altında olduğu sürece sorun yoktur.
Azınlıkta kalanın hakkına dair kaygı duymak meşrudur; Alevi ailelerin çocuklarının din ve vicdan özgürlüğüne, onların ayrımcılığa uğramama hakkına ilişkin duyarlılık yerden göğe haklıdır.
Ama bu yasakçılığı haklı kılmaz.
**
Gelelim Cuma’ya göre ders saatlerinin belirlenmesine:
Evet, kamu kurumunda mesainin veya kamu okulunda ders saatlerinin Cuma ibadetinin yerine getirilmesini mümkün kılacak biçimde düzenlenmesi meşrudur.
Çünkü insan haklarıyla, bu kapsamda din ve vicdan özgürlüğüyle devletin kuralları çelişince ikincisi birincisine uyar. Aslolan devlet ve onun kuralları değildir. İnsan hakları devlete göre eğilip bükülmez.
Demokratik hukuk devleti, azınlıkta kalan inançlar için de telafi edici çözümler geliştirir. Tek bir kişi dahi olsa, o günü ona tatil eder; o günlerde onu iş veya sınavdan muaf tutar.
Adil ve mantıklı olan da budur.
Öğle tatilinin Cuma namazı dolayısıyla yarım saat veya bir saat öne veya arkaya kaydırılmasıyla Ramazan Bayramı nedeniyle mesaiye üç gün ara verilmesi arasında özü bakımından bir fark yoktur. Noel veya paskalya tatilinin de.
Bütün bunlar “tarafsız devlet” ilkesine aykırı değildir.
**
Demokratik sistemde hiçbir demos, yani halk, kendi kendisine durduk yere eziyet çektirmez. Devleti ve eğitimi kendi hayatını kolaylaştıracak biçimde örgütler.
Din deyince bizdeki laikçi önyargılar yüzünden anlamak zor oluyor, başka bir örnek vereyim:
Şöyle düşünün, her Cuma öğlende futbol maçı yapmayı seven bir toplum var. Bir gün o toplum bir sözleşmeyle devleti oluşturuyor. Doğal olarak o bir saatlik süreye mesai veya ders koymuyorlar.
Ne yapacaksınız?
Demos’a kendi kendisine hayatı zorlaştırıcı bir kural mı aldıracaksınız?
Niye ki?
**
Bu ülkede milyonlarca insan on yıllardır her hafta inançlarıyla işi ve okulu arasında sıkışmak zorunda kalıyor. Okulundan veya işinden olmamak ile “üç Cuma üst üste kılmamanın ağır manevi yükü” arasında bırakılıyor.
Adil değil bu.
Bunun haksızlığını anlamak için evrensel insan hakları metinlerine veya derin teorik analizlere de gerek yok aslında, biraz insaf yeter.
Eski kalıpları terk etmek ve Müslüman, Hristiyan, Alevi, Sünni ve diğer bütün inanç gruplarından bireyler için adil olanı talep etmek yeter.
**
Şimdilerde Türkiye toplumu bütün çeşitliliğiyle görünür hale geliyor ve haklarını talep ediyor. Yetersiz de olsa artık gündeme alınıyor da bu talepler.
2009’da YÖK bir ilke imza atarak, tüm üniversitelerden, Musevi öğretim elemanı ve öğrencilerin kutsal günlerinde dilerlerse izinli sayılmalarını istedi. Laiklik elden gitmedi, bir mağduriyet giderildi.
Üyesi olduğum Liberal Düşünce Topluluğu Alevi Bektaşi Araştırmaları Merkezi Direktörü Şenol Kaluç da Aleviler için Muharrem yası süresince kamu görevlilerine sakal tıraşı olmama hakkının verilmesini, Nusayri vatandaşlar için de Gadir Hum’un tatil edilmesini talep ediyor. Aynı şekilde haklı bir talep bu.
Namaz kılmak isteyenler için de mesainin ve ders programının Cuma namazına göre yarım saat veya bir saat kaydırılması adildir.
Ve bütün bu hak talepleri karşılandığında korkmayın, bir şey olmayacak.
Bırakın insanlar acı çekmesin. Bu kadar zor mu bunu anlamak?