Avrupa Parlamentosu seçimleri, AB üyesi ülkelerde nasyonalist, yabancı düşmanı ve İslamofobik eğilimlerin yükselmekte olduğu gerçeğini sayısal verilerle ispatlamış oldu. Bu endişe verici gelişmenin nedenleri hem AB’nin ekonomik krizinde hem de her bir ülkenin kendi iç dinamiklerinde aranabilir. Ancak kabul etmek gerekir ki, İslam ülkelerinde yaşananların da AB yurttaşlarının korkularının harekete geçirilmesinde katkısı büyük.
Sıradan bir Alman ya da Fransız çiftçi, sabah kalkıp eline bir gazete aldığında, dünya olayları sayfasının Ortadoğu ile ilgili haberlerine her göz gezdirdiğinde savaş, katliam, patlama ve ölüm haberleri dışında bir şey görmüyorsa, iyimser duygular geliştirmesi beklenemez. Suriye’ye ve Mısır’a baksa, Müslümanların birbirini öldürdüğünü, Hıristiyanların da ya kaçmaya zorlandığını ya da saldırıya uğradıklarını görecek. Pakistan’a baksa, ailesinin izin vermediği biriyle evlenen bir kadının recmedilişinin fotoğrafı gözüne takılacak; İran’a baksa yolsuzluk yapanın idam edildiğini okuyacak, Suudi Arabistan’a baksa ya kadınların araç kullanma yasaklarını ya da hükümet karşıtı gencin idama mahkum edilişini öğrenecek.
Korkuları artıran olaylar
İslam ülkelerine ve Müslümanlara dair algıları daha da olumsuz hale getiren konular ise, manşetlere çekilen ve daha çok Hıristiyanlarla ilişkili olan konular. 2013’de Bağdat’ta Noel Ayini sırasında yapılan saldırıda 34 kişinin ölmesi, Mısır’da aynı yıl 44 kilisenin saldırıya uğraması bunlardan sadece bir kaçı. Yakın tarihte Nijerya’da Boko Haram’ın iki yüzden fazla kız çocuğunu kaçırması, aralarında Hıristiyan olanların bile zorla Müslümanlaştırılacak olduklarını kanıtlayan video görüntüleri yayınlamaları, algı konusuna tüy dikti.
‘Müslümanları istememe’ ruh haline katkı sağlayacak bir başka gelişme de, Sudan’da yaşanıyor.
Meryem Yahya İbrahim İshak adlı bir kadın, idama mahkum edildi. Müslüman babasını küçüklüğünden beri görmeyen Meryem Yahya, Hıristiyan annesiyle büyümüş, hekim olmuş ve bir Hıristiyan’la evlenmiş. İşte olanlar bundan sonra olmuş. Zira şeriatla yönetilen Sudan’da babası Müslüman olan birinin Müslüman olduğu varsayılıyor ve kadına ilk yöneltilen suçlama da, din değiştirmek oluyor. Hıristiyanlık kurallarına uygun evlendiği için evliliği de sayılmıyor, dolayısıyla bir de zina yapmakla suçlanıyor.
Bir girişim olabilir mi?
Hali hazırda hapiste olan kadın sekiz aylık hamile. Doğum yaptıktan iki yıl sonra önce 100 kırbaç yiyecek, sonra idam edilecek, çocuğu da devlet alacak. Bugünlerde dünya basının ve sivil toplum kuruluşlarının en fazla ilgilendikleri konulardan biri bu. Müslüman deyince yüzünü ekşitenleri neredeyse haklı kılacak bir gelişme ve doğal olarak Avrupa’daki siyasilerin kullanabileceği bir örnek.
Ancak bu olayın bir başka biçimde değerlendirilmesi de mümkün.
Bilindiği gibi Türkiye ile Sudan’ın ilişkileri son derece iyi, 300 milyon dolarlık bir ticaret hacmi söz konusu. Bu ilişkilerin bozulmasına izin vermeden, acaba Meryem Yahya için Türkiye araya girebilir mi? Belki Türkiye Sudan’ın iç işlerine karışıyor durumuna düşmek istemez, ama kimbilir belki kadının idam edilmek yerine sınır dışı edilmesini sağlayabilir ve Türkiye’ye getirebilir mi?
Ortodoks bir kadının Müslüman-Muhafazakar bir iktidar tarafından kurtarılması, her sabah gazeteye göz atan Alman ya da Fransız çiftçinin gözüne takılır mı bilinmez. Ancak Türkiye’ye birçok bakımdan ‘yeni açılım’ alanları yaratabileceği gibi, Avrupa’da İslamofobiyle ve Türkiye karşıtlarıyla mücadele edenlere güçlü bir koz sağlanabilir. Tabi her şeyden önce, kadın ve çocuğu kurtulur.