CHP'li kadın milletvekillerinin Meclis'te tertip ettikleri son müsamerede hedef aldıkları isimdi; Av. Derya Yanık. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı sıfatıyla, Meclis Bütçe Değerlendirme toplantısında söz sırası kendi bakanlığına gelmişti ve gerçekten yaptığı sosyal destek çalışmalarıyla yüz ağartan, sessiz sedasız bütün Anadolu'ya dokunan, halden anlayan, destek çıkan bir bakanlıktan bahsediyordu... Ama buna fırsat vermek istemeyenler vardı...
Kamuoyuna; "6 yaşındaki çocuğun cinsel istismarı' başlığıyla düşen ve hepimizi şoke eden, beyin yakıcı, vicdan sızlatıcı bir haberdi bu. Yerde yuvarlandıkça hacmi genişleyen bir kartopu gibi kürelendikçe kürelenerek, bir yandan Hükümete, bir yandan inançlı kesime had bildirme temposuna yükseltilen çirkin bir durumla karşı karşıyaydık... Tam bir linç arenası kuruldu ve inançlı insanların hepsini, taciz ve tecavüz üzerinden kriminalize etmeye kalktılar.
Olay, basına yansıdığı uçlarıyla vahimdi, lakin bahsi geçen mağdure ve evladı zaten Devlete sığınmıştı ve Bakanlık, şikayetin vuku bulduğu günden beri muhakemat safhasına müdahildi. Bu lafta, sözde bir destek de değildi, şikayetçi hanımı ve evladını korumak için derhal harekete geçen, adresinin saklandığı -il ve bölge dışı- bir misafirhanede koruma altına alan, tıbbi, psikolojik desteğin yanı sıra, tahsiline devam etmesini de sağlayan bir bakış açısından söz ediyoruz. Bu bakış açısına 'sosyal devlet' deniyor. Yani CHP'nin 40 yıldır şiirini nutkunu okuyup da, bir türlü hayata geçirme sınavını aşamadığı şu sosyal devlet anlayışı...
Meclis'teki sözlü saldırıların önceden planlandığı çok aşikardı. Ezberlenmiş sloganlarıyla, pankartlarıyla, adeta ellerini oğuştura oğuştura gelmiş, coşku dolu bir kalabalık şeklindeydi muhalefetin kadın vekilleri... Bunun bir benzeri coşkuyu CHP'li kadın vekiller, 1999'da Merve Kavakçı'ya had bildirirlerken de yaşamışlardı... O günleri utanç içinde hatırlıyorum, el ele tutuşarak Meclis Kürsüsü'nü kapatmışlar, halkın helal oylarıyla seçilmiş (2 milyon oy) gencecik bir kadın vekili, 'dışarı... dışarı..' temposuyla Meclis'ten atmışlardı... Yazıklar olsun dedi bu millet onlara o gün! Ve gereken derslerini de verdi, 23 yıldır iktidara getirmedi.
Yine aynı coşkuyla slogan, pankart, gösteri, hakaret, küfür gelmişlerdi... Halk yine utanç duydu bunların yaptıklarından... Ama Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı, bir hukukçuydu ve aile-çocuk haklarını müdafaayla geçmişti ömrü, ağızlarının payını verip susturdu hepsini de... Siz değil misiniz il ve ilçe teşkilatlarınızda vuku bulan taciz ve tecavüz vakalarını şikayet eden kadınları susturanlar diye sordu... Siz değil misiniz? 10-12 yaşındaki kızları dağa kaçırıp da yanak yanağa poz veren PKK liderlerini koruyanlar? Diye sordu... Bu sefer sert kayaya çarpmışlardı, tertip ettikleri tiyatro, hiçbir işe yaramadı...
Oysa böyle irkiltici bir suç karşısında iktidarıyla muhalefetiyle bütün partiler birleşebilmeliydi. Neler yapabiliriz, bu irkiltici ve yüz kızartıcı olay karşısından nasıl bir yol izlemeliyiz, mademki milletin temsilcisi vekilleriz; hukuken, adli aşamalar çerçevesinde nasıl yürümeliyiz, medya dili nasıl şekillenmeli, sonra çocuklar ve gençler var, pedagojik yöntemimiz nasıl olmalı, eğitsel olarak, sosyal olarak neler yapabiliriz gibi iç içe geçmiş sorun koridorlarını, el ele verip masaya yatırabilirlerdi...
Ama hiç öyle olmadı.
Dine, inanca, geleneğe, aileye, tasavvufa, derneklere, vakıflara, hasılı mütedeyyin kesime biriktirdikleri o kontrolsüz ve büyük hınç birden bire ortaya çıktı. Her kesimden ahlaklı da çıkar ahlaksız da, diyemediler. Mesele, mahkemeye intikal etmiş, en kısa zamanda ve ihtimamla bu dava nasıl seyredebilir diye hiç sormadılar. Bunu çocuklarımıza, gençlerimize nasıl anlatacağız, çocuk ve genç psikolojisi bu konuda ne der diye hiç düşünmediler...
Tıpkı 28 Şubat'ta "Fadime Şahin'li' günlerde yaşattıkları o karanlık zaman bükülmesine benzer bir darlığa sokmak istediler mütedeyyin insanları... Öyle zannediyorum ki seçimlere kadar bu salvolar artarak devam edecektir.
Ama bu sefer sert taşa çarptılar. Devlet yapması gerekenleri yapmış, atması gereken adımları atmış, önlemlerini almış ve halen devam eden hukuki safahata da müdahildi... Meclis'te milleti ve inançlarını, değerlerini savunan sesler vardı. Millet yalnız ve uzakta değildi...