Türkiye, hayli sancılı bir sürecin ardından 1 Kasım seçimleriyle kendi iç dengelerini yeniden kuruyor. Seçim sonuçları, bu dengenin hayli sağlam ve kalıcı biçimde kurulmasına uygun zemini hazırladı. Bundan sonrası siyasetin maharetine ve ufkuna bağlı. Zaman geçirmeden, Türkiye’nin gerek kendi iç dinamiklerini, gerekse bölgesel değişimin ana dinamiklerini dikkate alarak yola koyulmak gerekiyor.
Seçimlerden AK Parti’nin hemen herkesin tahminlerinden daha yüksek bir oyla çıkması, toplumun geleceği kurma iradesini yeniden bu partiye verdiğinin açık ifadesi. Öte yandan uzun zamandır devam eden sorunlar ve çatışma alanlarında gözle görülür bir yumuşamanın ve yerine göre uzlaşmanın sinyalleri de güçlenmeye başladı. Başından itibaren aynı tezi savunuyorum. Uzlaşmanın anahtarları AK Parti’nin elinde. Bununla hangi kapıyı açıp hangisi kapalı tutacağı da elbette kendi tercihi. Ancak kazananın her durumda haklı olduğunu aşan bir yaklaşımla siyaset üretmek, Türkiye’nin hayrına olacaktır.
Elbette iç dengelerin kurulması, sadece siyasi sınırlarımız içindeki aktörlerden ibaret sayılamaz. Uzun zamandır Türkiye’yi, özellikle de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı hedef alan ve hayli kararlı görünen cephenin; seçim sonuçlarının ardından aynı şekilde yola devam etmesi mümkün değil. Erdoğan’ı siyaseten yok etme planının önemli ayakları da ciddi ölçüde darbe almış görünüyor.
Mesela, nihayet Türkiye’de güçlü bir orta sınıfın teşekkül etmesine dair duruşlar görmeye başladık. Önceki gün bu alandaki önemli isimlerden birisinin, paralel yapıya olan mesafesini ve ‘devlete bağlılığını’ ilan etmesini sıradan bir hadise gibi görmemek lazım. Bu çözülme devam edecek ve paralel yapının orta sınıfın sermayesine nüfuz eden/musallat olan gücü kırıldıkça mücadele başarıya ulaşacaktır. Belki de paralel yapıyla mücadelede başından itibaren eksik kalan ve başarıyı geciktiren unsur, bu yapının ekonomik gücüne gereken darbenin vurulmaması oldu. Paralel yapıyla AK Parti içindeki bazı unsurların geçmişten gelen bağlarının, özellikle 1 Kasım itibarıyla en azından zayıflamış olması da, mücadelenin önünü daha fazla açacaktır.
30 Mart 2014 yerel seçimlerinde Tayyip Erdoğan, paralel yapıdan Gezi cephesine ve bunları uluslararası düzeyde ayakta tutan güçlere kadar herkesle bir ölüm kalım mücadelesi verdi. Kazandı ve ayakta kaldı. Aynı kavga bir kez de 10 Ağustos 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oldu ve yine Erdoğan kazandı.
Erdoğan cumhurbaşkanı olunca, AK Parti’yi zayıflatıp, hem onun alanını daraltma, hem de sisteme yeni siyasi aktörler sokma projesi ortaya çıktı. HDP üzerinden bu hamlenin ilk etabı başarılı oldu ve sandıktan tek başına iktidar çıkmadı. Ancak sürece damgasını vuran yine Tayyip Erdoğan’dı. Azgınlaşan çok boyutlu teröre, AK Parti’yi kendisinden koparma hamlesine ve uluslararası düzeyde devam eden aleyhte kampanyaya son derece kararlı hamlelerle cevap verdi. Sonuç ortada.
Akılları başlarına ne kadar gelir bilmem. Ancak 17-25 darbe girişiminin ardından uzun süre kim kazanır bakalım edasıyla kıyıda köşede saklananlar, papucun pahalı olduğunu görmüş olmalı. Başka bir şekilde anlatalım. Mesela yakın bir zamana kadar bir şekilde paralel yapıyla kol kola giren uluslararası merkezler de, hepimizi şaşırtan bir hızla o yapının ardından çekilecekler. Kurnaz tüccar tavrını terketmenin tam zamanı !
Seçim sonuçlarını pekçok boyutuyla konuştuk. Ama bir tanesini özellikle vurgulamak gerekiyor. Bizdeki anket firmaları, muhalefeti aratmayan fiyaskolar yaşarken, galiba Merkel’in önüne konulan ve onu koşa koşa Türkiye’ye getiren anket firmasını kutlamak gerekiyor.