Katledilirken bile canilerden merhamet dilenir bir halimiz var.
Mide bulandırıcı bir acziyet içerisindeyiz.
Kundaktaki bebeğimiz füzeyle paramparça edilirken onun masum olduğunu izah etme gayreti içerisindeyiz.
İçinde bulunduğumuz rezil hali öylesine kanıksamışız ki şecâatı lugatımızdan çıkarmışız.
Düşmanın gözünde sinekten farkımız yok.
Bebeklerimizin intikamını almayı düşünmekten bile korkuyoruz!
İntikamının peşine düşen yiğitleri de niye şecâat gösterdiler diye suçlayıp düşmana göz kırpıyoruz.
Biz düşmandan korktukça Allah da bizi düşman karşısında zelil ediyor.
Düşmanı kahr etmeyi Allah'a havale edip mutfakla helâ arası yaşamımıza tırnaklarımızı geçirmiş olarak devam ediyoruz.
Sümme hâşâ, Allah kimi kahr edeceğini bilmiyor mu da dualarımızda tek tek isim veriyoruz!
Mâdem kahr olması gerekenleri tek tek biliyoruz da niye gerekeni yapmıyoruz?
Duayı icrada aramak nerede?
Bakın dua hangi niyetle nasıl edilir Üstad Necip Fazıl Kısakürek'ten okuyalım:
"Biz, efendiler; İslâmî nurlarını kaybetmiş ve meydanı Allah düşmanlarına açık bırakmış eski nesillerin acıklı haline karşılık, kupkuru ve yalnız sözde Müslümanlık iddasiyle kendilerine nusret etmekten gani ve münezzeh olan "Zülcelâl"in "Müntâkim" ismine mazhar olmayı gaye edinmişiz! Davâ ve ideolocyamızın tek mazhariyet hedefi budur! Mazhar kılar veya kılmaz; kendisi bilir. Fikir ve ruhta lâyık olursak mazhar kılar; şânı böyle gerektirir. Lâyık olmazsak mazhar kılmaz; şânı böyle gerektirir. Öyleyse bize düşen, lâyık olmaya çalışmak... "Zülcelâl"in "Müntakîm" ismine mazhariyet...
Zıt dünya, İslâmiyet'i farazî Müslümanlarda gördüğü beş zaafla içinden, kendisinde doğurduğu beş kuvvetle de dışından tahribe kalktı.
İçe ait beş zaaf: Ahmaklık, kabalık, cahillik, taklit, küfür... Ahmaklık kabalığı, kabalık cahilliği, cahillik taklidi, taklit de küfrü doğurdu.
Dışa ait beş kuvvet: Plân, metot, sistem, müspet bilgiler, maddeye hakimiyet... Plân metodu, metot sistemi, sistem müspet bilgileri, müspet bilgiler de maddeye hâkimiyeti doğurdu. Böylece hakkı verilmeyen ve tâbileri bayrak altında toplanmayan ruhun imtiyazı güme götürülmek istendi.
İşte biz, bu olanlara karşılık, dâvamızı, her şubede "Müntakîm" ismiyle tecelli ettirmekten başka hiçbir emel sahibi değiliz. Mahut beş iç zaafı doğrudan doğruya imha, mahut beş dış kuvveti de ihya suretiyle, her birinden gerçek ruhun, öz hakikatin, yani İslâmiyetin intikâmını almak... Buna memuruz efendiler!
Lûtfeyle Yâ Müntâkim!
Emaneti ayağa düşüren nesillerin hem kendilerinden, hem de düşmanlarından, İslâmiyet intikâmını biz alalım! Ve lûtfeyle; kutsî isimlerden biri olan "Müntâkim" ismini yazmadık levha, tek yaprak, tek nokta, tek mevzu, tek bahis, tek hesap, tek davâ, tek şahıs, tek mezar bırakmayalım!..
O zaman görürsünüz intikam arsamızda yükselecek olan leşlerin azametini!.."
Üstad'ın ifadesiyle "Ya Müntâkim Allah, bizi intikamına memur et" duasını hayatımızın gayesi yaparsak işte o zaman Allah bize izzeti de zaferi de verir. Hâlâ görmüyor musunuz, hiçbir riske girmeden edilen "Ya Rabbi düşmanlarımızı kahret" dualarının kabul olmadığını. Yoksa işinize mi gelmiyor!
Allah'a gereği yalvarmaktan çok düşmandan merhamet dilenmek zilleti içinde üç günlük dünyada yaşama hissi kalplerde ağır basıyor. Bu, Allah'a nasıl inanmaktır ey erenler!..
Rahmet: Üstad'ın en büyük oğlu Mehmed Kısakürek ağabey cumartesi günü vefat etti. Cenâb-ı Hakk'tan Mehmed ağabeye rahmet, Büyük Doğu ailesine sabr-ı cemîl niyaz ediyorum.