Meral Akşener'in "Ben Başbakan olacağım" sözlerini herkes hatırlıyordur zannımca. Hani 15 Temmuz'dan öncesine, "Yurtta Sulh" deyip durduğu gibi "Ben Başbakan olacağım" lafını da tespih yapmıştı. Biz de şaşırırdık, bir siyasetçi başbakan ya da cumhurbaşkanı olmak ister amenna, istemelidir de. Ama ortada seçim dahi yokken omuz silkerek "Ben başbakan olacağım" diye tutturmaz. Gülünç yani.
Nereden bilebilirdik, 15 Temmuz hain darbe girişiminin arefesinde olduğumuzu. "Yurtta Sulh" lafının 15 Temmuz darbecilerinin parolasına döndüğünü, darbeyi "Yurtta Sulh Konseyi"nin tertip ettiğini...
Herhalde bu "yurtta sulhçu"ler darbe başarılı olsaydı kendilerine bir başbakan seçeceklerdi. Artık o başbakan kim olurdu, Allah bilir!
Meral Akşener geçen günlerde bir televizyon röportajında da başbakan olacağını söyledi. Cumhurbaşkanı adayı olmadığını üstüne basa basa vurguladıktan sonra üstelik...
Bu açıklaması haliyle millet ittifakının cumhurbaşkanı adayının kim olduğu sorusunu yeniden gündeme getirdi. 2023 seçimlerine dair en çok konuşulan konulardan biri bu çünkü.
Cumhur İttifakı'nın adayı belli. Karşı ittifakın kendi adayını belirlemek için ise oldukça geniş bir zamanı var. Hem zamanları var, hem de Cumhur İttifakının adayının belli olması Millet İttifakı için bir avantaj. Yani kimi aday çıkartacakları konusunda önlerinde bir kerteriz var. Fakat doğru kararı vermek için ne yeterli zaman ne de rakip adayın belli olması yeter şart. Öyle olsa Cumhurbaşkanını ilk kez halkın seçtiği 2014'te icat ettikleri çatı aday formülü işe yarardı. Erdoğan ilk turda yüzde 51.79 oyla halkın seçtiği ilk cumhurbaşkanı oldu.
Muharrem İnce'nin aday gösterildiği seçimlerde de aday belirlemek için çok zamanları vardı, ancak Kemal Kılıçdaroğlu "Gel Muharrem" dediğinde yumurta kapıya dayanmıştı. Erdoğan yine ilk turda bu sefer 52.59 oyla Cumhurbaşkanı seçildi.
Millet İttifakı, aday belirleme mühendisliğinde iki şey denedi; ilki, muhafazakarların da oy verebileceği profilde bir aday olarak "Ekmek İçin Ekmeleddin" formülü.
İkincisinde de orijinal CHP'li olsun bari denilerek "Gel Muharrem"de karar kılındı.
Fakat sonuç değişmedi.
Şimdi daha sancılı bir süreç var. Aday adaylarının alttan alta yürüttüğü yarışın, seçim yaklaştıkça meydan muharebesine dönme ihtimali hiç de az değil.
Meral Akşener'in fedakarlık gibi gözüken "Asla Cumhurbaşkanı adayı olmayacağım" çıkışı bir bakıma yarışı kızıştıran ve arkadaki kurucu akıl benim, diyen bir yaklaşımın yansıması.
Seçime dair tek stratejileri "Erdoğan'ı devirmek" (buna strateji bile denilmez) olan ittifakın bileşenlerinden Akşener, 2018'deki gibi mızıkçılık yapmayacak, öyle gözüküyor.
Bu sistemde cumhurbaşkanı olanın ilk işinin sistem değişikliğine gitmek olacağı yanılsaması mı diyelim, yoksa kendini kandırmak mı, artık seçmenin takdiri.
Fakat Millet İttifakı asıl zorluğu HDP-PKK ilişkisini görünmez kılmakta yaşıyor. Çünkü bu boşa bir çaba. Çünkü bu ilişki kendini bağıra çağıra gösteriyor. Çünkü HDP gücünü bu ilişkiden alıyor. Dahası HDP'nin Batılı dostları bile bu ilişkinin gizlenmesini temin edememişken bu, CHP'nin boyunu aşan bir iş. Üstelik ilişki kafasını kuma gömen deve kuşu gibi ortadayken.
Bir şey daha var, şu "Megri Megri" nakaratını dile dolamalarına sebep olan çözüm süreci var ya, PKK'dan kurtulması için devletin HDP'ye tanıdığı çok büyük bir fırsattı.
Devletin sunduğu bu tarihi fırsatı tepmiş ve Suriye iç savaşının cazibesine kapılıp Türkiye'yi ateşe vermeye kalkmış olan HDP'nin Millet İttifakı'nın bir unsuru olduğunu inkar etmek açık konuşalım milletin aklıyla dalga geçmektir.
Meral Akşener'in siyaset yapmaya çalıştığı zemindeki yosunlu taş bu işte.
Akşener bu sebeple dengede durmakta zorlanıyor ve sıkça düşüp kafa göz yarıyor.
Yeri geldiğinde Asena'yı oynayarak MHP'nin ülkücü tabanından ve CHP'nin pro-PKK politikalarından rahatsız ulusalcılardan oy almaya çalışıyor ama Türkiye'yi özerk bölgelere ayırmak hayali kuran HDP ile aynı ittifakın bileşeni olmakta beis görmüyor.