Tıbbi adaçayı (bilimsel adıyla Salvia officinalis) yüzyıllar boyunca en şifalı bitkiler arasında kabul edilmektedir. Hatta 2 bin 500 yıl önce Eski Yunan Tıp okullarında ‘ölümsüzlük ilacı’ olarak adlandırıldığından daha önce de bahsetmiştim. Yeni yayımlanan bir bilimsel araştırma adaçayının menopoz döneminde ter basması gibi vazomotor şikayetlerin giderilmesinde ne şekilde yararlı olabileceğini ortaya koyuyor.
50 yaş üzerinde menopoz dönemindeki kadınların dörtte üçünün ter basması gibi sorunlardan etkilendiği bildirilmektedir. Bu durum kadının sosyal ve çalışma hayatını olumsuz etkilemekte; gerginlik, sinirlilik, uykusuzluk gibi şikayetleri tetiklemektedir. Soruna yol açan etkenler henüz tam olarak belirlenememiş. Muhtemelen kadınlarda ısıyı düzenleyen bölgenin daraldığı ve buna bağlı olarak ısı değişikliklerine olan hassasiyetin arttığı düşünülmektedir. Bu konuda hormonlar ve sinir uçlarında iletişimi sağlayan nörotransmiterler arasındaki ilişki tam olarak açıklanamamış olmakla beraber, deney hayvanı çalışmalarında 17-beta-östradiol (kadın hormonu) ve serotonin’in (nörotransmiter) beden-içi ısının düzenlenmesinde rol oynadığı gözlemlenmiştir. Dolayısıyla östrojen eksikliğiyle ter basması arasında ters bir ilişki mevcut.
HORMON TEDAVİSİNE DİKKAT!
Vücuda dışarıdan östrojen (kadın hormonu) uygulanan klasik ‘hormon tedavisi’ genellikle kanser gelişimi riskini artırabileceği için kaçınılmaktadır. Bu bakımdan bir seçenek olarak bitkisel kaynaklı ‘fitoöstrojenler’ dikkati çekiyor. Fitoöstrojenler olarak adlandırılan farklı kimyasal yapılara sahip bu maddeler doğada çok yaygın. Hatta yediğimiz birçok besin ve baharatta bu tip bileşikler var. Fitoöstrojenler vücuttaki östrojen reseptörlerine bağlanarak vücudun östrojen eksikliğini hissetmesi önleyebilmektedir. Yani vücut reseptörler dolu gibi göründüğü için aldatılmakta ve dolayısıyla alarm durumu sona ermektedir. Burada önemli bir hususu tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum. Fitoöstrojenler östrojenik reseptörlere girdiği halde ona genç kadın işlevi kazandıramaz. Yani anahtar deliğine girdiği halde kilidi açamaz; doğurganlık sağlayamaz.
Fitoöstrojenler arasında soya fasulyesinde ve kırmızı yoncada bulunan ‘izoflavon’ yapısındaki bileşiklerin etkisinden daha önceki yazılarımda da bahsetmiştim. Ancak izoflavonlar her kadında etkili olamamaktadır. Bunun nedeni bağırsaklarda bu maddeyi etkili şekline (ekuol) dönüştürecek bakterinin bulunmaması. Ülkemiz de dahil Batılı toplumlarda ancak dört insandan birinde bu dönüşüm sağlanabiliyor. Soya ürünlerini sık kullanan Çin, Japonya gibi Uzakdoğu toplumlarında ise oran çok daha yüksek (yüzde 60).
Gelelim adaçayıyla ilgili yeni bulgulara... Adaçayının östrojenik etkisi eskiden beri bilinir. Hatta çocuklara verilmesi halinde erken buluğa erişmesine yol açar gibi bazı asılsız iddialar da var. İngiltere’de yapılan çalışmada adaçayının alkollü özütünün (tentür) östrojenik etkisi bulunmamasına karşılık sulu özütünün etkili olduğu tespit edilmiş. Buradan hareketle etkiden sorumlu bileşik olarak bir fenolik bileşik olan ‘luteolin-7-glukozit’ tanımlanmış. Araştırmacılar flavonoit yapısındaki bu bileşiğin menopoz döneminde güvenle kullanılabileceğini vurguluyor.
Nitekim kısa bir süre önce yürütülen bir klinik çalışmada (çok-merkezli ve açık tasarımda) dört hafta kullanımda ter basması şikayetlerinde yüzde 50, sekiz hafta kullanımda yüzde 64 oranında azalma sağlandığı gözlemlenmiştir.
ALZHEIMER’A DA FAYDALI
Diğer taraftan, östrojen hormonunun beyinde sinirleri koruyucu özelliği bulunduğundan menopoz döneminde kadınlarda östrojen yokluğuna bağlı olarak demans ve Alzheimer hastalığı riski artmaktadır. 2003’te yayımlanan bir başka klinik çalışmada da (plasebo kontrollü, randomize, çift körlü) adaçayının hafif ve orta derecede Alzheimer hastalarında yararlı olduğu bildirilmişti.
Sonuç olarak menopoz döneminde kadınların kalitesine güvenilir bir marka adaçayından hazırladıkları bitkisel çayı içmesi şikayetlerinin hafifletilmesi bakımından yararlı olacaktır. Diğer taraftan, adaçayı içilmesi erkeklerde de hem demans ve Alzheimer hastalığından korunmak için hem de prostat hiperplazisinde şikayetlerin hafifletilmesi için yararlı olacaktır.