Rahmetli Menderes’in “darbe olmadan” bir ay önce radyoda yaptığı konuşmaları TV ekranlarından birkaç gündür paylaşıyoruz, vurgu maalesef bugün ile aynı; “Ankara ve İstanbul’da yalan haberlere ve kışkırtmalara dayanılarak çıkarılan olay ve ayaklanmalar...”
Sevgili dostlar, OYUN o kadar açık, net ve bakmasını bilenler için ANLAŞILABİLİR ki! 1839’dan 2013’e senaryo aynı, yöntemler gelişmiş, oyuncular ve uygulayanlar değişmiş... Bu noktada Menderes’i haince katleden, katlettirenlerin “yaptıklarının” detayına geçmeden bazı ekonomik bilgileri paylaşmak istiyorum;
1- 1950’de yapılan yol tesviyesi 266 km iken, 1958’de 1216 km oldu.
2- 1950’de 432 km olan asfalt kaplama, 1958’de 1806 km oldu.
3- 1950’de 1669 metre köprü vardı, 1952’de 4144, 1954’te 5214, 1955’te 6842 km köprü yapıldı.
4- 1950’de 1800 olan traktör sayısı, 1958’in başında 44.500 seviyesine geldi.
5-1950-1960 arasında Makine Kimya Kurumu, Denizcilik Bankası, Et ve Balık Kurumu, DMO, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Türkiye Kâğıt Fabrikaları, Ereğli Demir Çelik açıldı...
6- 1950-1960 arasında Türk ekonomisinin Amerika’dan daha iyi verilere sahip olduğu dönemler oldu...
7- 1858 devalüasyonu sonrasında Türk ekonomisinin acil ihtiyacı olan 300 milyon dolarlık kredi diliminin serbest bırakılması için temaslarda Bulunan Menderes SONUÇ alamadığı gibi, Fırat ve Dicle üzerine “baraj yapacağız” diyen Menderes, İÇ-DIŞ YERLEŞİK YAPI’nın tam olarak hedefi haline geldi.
8- İstediği maddi desteği alamayan Menderes, yüzünü Rusya’ya döndü ve Temmuz ayının başında İş Bankası ve Petrol Ofisi başta olmak üzere bazı şirketlerin Ruslara satılmasını görüşmek üzere randevu aldı. Eylül ayında da Kruşçev karşı bir ziyarette bulunacak ve karşılıklı anlaşmalar imzalanacaktı. Kredileri Batı dünyasından bulamayan Menderes TBMM’de yaptığı konuşmalarda hep aynı vurguyu yaptı; “Fırat ve Dicle üzerine baraj yapılması başta olmak üzere, yapacağımız büyük projelere kimse engel olamayacak”! Oysa bugün AK PARTİ Hükümetinin projelerine “engel olmak” isteyen güçlerin “o dönemki babaları”, çoktan karar almışlar ve “darbe dahil” her türlü yolla engelleme yoluna çıkmışlardı!
Sevgili dostlar, ekonomide neler yapıldığına dair daha onlarca madde yazabilirim... Menderes “ekonomiyi” ayağa kaldırmış, 1946 sonrası “teslim alınan” dinamikleri “özgürleştirme-millileştirme” yolunu seçmiş ve “istenmeyen adam” ilan edilmişti! 1958’de ilk küresel darbeyi aldı ve Türk hükümeti, IMF ve Dünya Bankası’nın dayatmasını kabul ederek 4 Ağustos tarihinde istikrar önlemlerini açıklayarak doları 2.80 TL’den 9 TL’ye çıkardı...Bu devalüasyon 4 yıllık bir zorlama sonrası yaptırılmış ve “belki bize artık biat eder” denerek akıllarınca Menderes’e bir şans daha vermişlerdi. ETMEDİ, YERLEŞİK DÜZEN’e biat etmedi ve çarklar artık onun başını koparmak için dönüyordu...
Sonuç:Kim Türkiye’yi “küresel sistemden” ve “yerleşik uzantılardan” kurtarmaya çalıştıysa bedelini “çok ağır” ödettiler! Kim bu ülkeye ONLARIN MENFAATLERİNE DOKUNARAK hizmet ettiyse saldırdılar, itibarsızlaştırdılar, ekonomik-siyasi manipülasyonlar ile iktidardan etmeye çalıştılar ve son olarak da ASTILAR! Bu noktada çok önemli bir de not düşmem gerekli; Menderes Hükümetlerine 10 yıllık iktidar döneminde özellikle 1954-1958 arasında oynadıkları oyunlar ile ciddi finansal darbeler vurdular, istedikleri DEVALÜASYONLARI da yaptırdılar. Son 10 yılın bu dönemden farkı da burada; 2003-2013 arasında hiç finansal dalga yaratamadılar ve istedikleri hiçbir oyunu oynayamadılar! HALK, ÇOK DAHA hırslı ve daha safları sıklaştırmış, daha bilinçlenmiş şekilde bu sefer BUNLARIN tam karşısında!
Son söz: “Yerleşik Düzen nedir” diyenlere kısaca şunu söyleyebilirim; 1946 devalüasyonu ile “küresel sisteme teslim olma” sürecini tamamlayan Türkiye’de, “dışarıdaki güçlerin” içeride yarattığı burjuva ve onun yan kollarının, TSK’ya sızmış diğer kollar ile birleştiği, yerleşik medya ve yerleşik finansal yapının “biz kontrol edelim” amacıyla kullandığı “güçler birliğini” YERLEŞİK DÜZEN olarak adlandırabiliriz! Siyasi otoriteye “istediğini” yaptıramayan bu güçler, her dönemde “finansal ve basın manipülasyonu yoluyla” yönetenleri zor durumda bırakmayı denerler. Bu “güçler birliğinin” ilk denemesine en kapsamlı örnek; 1946 devalüasyonu-1960 darbesi arasında yaşananlar! Dönemin Başbakanı Menderes “işbirlikçi asla değil” tam tersi “kontrol edilemeyeceği anlaşıldığı anda yok edilen” bir lider! Hamle çok açık; yapılan ilk “başbakan asma” denemesi ve işin ilginç tarafı bu denemenin “vatansever bir sol devrim” kılıfında saklanması!