Kamuoyuna fısıldanan bilgilere bakılırsa ülkemiz yeni bir vergi nedeni ile karşı karşıya.
Bizler bazen vergi kaynağı yerine vergi nedeni ile de vergileri adlandıran ülkeyiz. Örneğin 99 depremi ile hayatımıza giren vergilere kısaca "deprem vergisi" demiştik. Oysa deprem vergisinin ana omurgasını "özel iletişim vergisi" oluşturmuştu.
Son açıklanan bütçe verileri ülkemiz ekonomisinde ana sıkıntının bütçe açığı ve nedeninin de personel giderlerinden oluştuğunu gösteriyor. Tabii ki personel dendiğinde de akla ana kütle memurlar geliyor.
TÜİK'in açıkladığı Mayıs 2012 verilerine göre ülkemizde 24 milyon 752 bin toplam çalışan bulunmaktadır. Çalışanların 3 milyon 159 bin kişisi kamudadır. Kamu çalışanlarının ise 2 milyon 655 bin kişisi memurlardan oluşmaktadır.
Her 10 çalışanın 1 i memur.
Maliye Bakanlığının verilere göre ise Ocak-Haziran 2012 dönemi kamu personel giderleri 43 milyar 824 milyon TL'ye ulaşmıştır. Geçen yıla göre maaş giderlerindeki artış oranı yüzde 19,0.
Burada iki kritik nokta vardır: (1) Birincisi kamu personel sayısındaki artıştır. 2012 yılında memur sayısındaki artış dikkat çekicidir. Sadece Şubat-Mayıs üç aylık dönemde kamu personel sayısındaki artış 47 bin kişiden fazladır. Ve bu artışın 37 bin kişiden fazlası da memur statüsündedir.
(2) İkinci kritik nokta ise memur maaş artışlarıdır. Özellikle Haziran ayında aylık personel gideri hızlı bir sıçrayışla 8 milyar 329 milyon TL'ye ulaşmıştır (geçen yıl haziran aynına göre yüzde 36,2 artmıştır) Haziran aynındaki kamu personel giderindeki sıçrayışın ne kadarının maaş artışından, ne kadarının da yeni istihdam artışından geldiğini TÜİK verileri açıkladığında görebileceğiz.
Bazı genel hesaplara bakarak Sn Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in neden tedirginlik içeren açıklamalarda bulunma gereği hissettiğini anlayabiliriz. (a)Personel giderlerinin payı artmaktadır. 2011 yılında bütçe payı önceki yılların ortalaması yüzde 21'lerden 23'e çıkmıştır. Hatta 2012'de yeni ve çok hızlı bir sıçrayışla personel giderlerinin bütçe payı yüzde 26'ya ulaşmıştır. (Ocak-Ağustos %25,5)
Kamu personel giderleri geçen yılın ilk yarısında GSMH'nın yüze 6,1'i iken; bu yılın ilk yarısında GSMH'nın yüzde 6,5'i kadar bütçeden personel gideri harcanmıştır.
(b)DPT'nin (şimdi kalkınma bakanlığı) uzun dönemli kapsamlı çalışmalarında (ki sadece TÜİK değil, işveren ve işçi sendikaları dahil) çalışanlar arasındaki ücret farkının açıldığı görülmektedir. 2000 yılından 2010 yılına kadarki dönemde reel ücretlerde kamu işçileri ve özel sektör işçileri yüzde 20'ler seviyesinde maaş kaybına uğramışlardır.
Kamu işçisinin reel maaş kaybı yüzde -23,0
Özel sektör işçisi reel maş kaybı yüzde -16,3
Bu iki işçi kesimi bırakın artan milli gelirden pay almayı, ciddi oranda reel ücret kaybına uğramıştır.
İşçi kesiminin bu kayıplarına karşılık aynı dönemde kamu kesimi memur maaşlarındaki reel artışlar ortalama yüzde 33,2'ye ulaşmıştır.
Bir taraftaki (işçi ücretlerindeki) kayıp, diğer taraftaki (memur ücretlerindeki) artış çalışan kesim arasındaki uçurumu büyütmüştür. Memur statüsünün ücretlerde açılan makas ile artan cazibesi, doğal olarak devletçilik ve memurculuk hayallerini de artırmıştır.
Not: Ne yazık ki medyada memur maaşları hakkında çok sıkı takipçilik yapılırken özel sektörün durumu görmezden geliniyor. Oysa maaşlarda makasın açılmasında bir diğer ana sorun özel sektör işçi ücretlerinin uğradığı büyük kayıptır. (Kamu işçi ücretleri en yüksek ücret olduğundan reel kayba rağmen hala memur maaşının üzerindedir -DPT.)
Bütün bu çalışmaları-verileri neden aktardık?
Türkiye bu gidişle bütçenin yüzde 25'inden fazlasını, Milli gelirin ise yüzde 7'sini aşacak bir kamu personel gideri ile karşı karşıyadır. Bu maaş yükü -dünya borç krizi ile boğuşurken borçla karşılanmayacağına göre- özel sektör üzerinden vergi olarak doğrudan veya dolaylı olarak karşılanmak zorundadır.
Alınacak yeni verginin nedeni de maalesef artık adı olarak hafızalara yer edecektir.
Lakin bir başka sorunda bu vergi yükünün hangi kesim üzerine yıkılacağıdır: (1)Alt gelir gruplarını ilgilendiren miktarsal vergiler artık sınırları zorlayacak noktaya gelmiştir. (örneğin tüketim vergileri)
Maliyet artırıcı dolaylı vergilerin de üretim-istihdam temelinde daha geniş sorunlar oluşturduğunu 2009 krizden çıkış vergilerinde maalesef yaşamış bir ülkeyiz. (Akaryakıt vergisi veya doğalgaz-elektrik zammı gibi)
Sonuç itibari ile küresel buhranın şiddetini artırdığı dönemde, yeni toplumsal yapılaşmaların ayak seslerinin duyulduğu bir ortamda vergi-zam söylemlerinin eskisinden çok daha zor olduğunu da söyleyebiliriz.
"Artık servet vergisini tartışmanın zamanı gelmedi mi? İşleyen serveti değil, atıl serveti, aylak serveti, finansal serveti vergilendirmeyi tartışmaya açmalıyız. "
NOT: MUSİAD yeni başkanı Sn. Nail Olpak çok önemli açıklamalarda bulunuyor. Başta medya olmak üzere çok geniş kitlenin sermaye altında şekillenen modellerine rağmen, yeni MÜSİAD Başkanı'nın aykırı söylemleri ilgi çekici. Başkanın açıklamaları artık şişirilmiş büyüme rakamları yerine, nihayet kalkınma ve adaleti konuşacak noktaya geldiğimizi gösteriyor.
MUSİAD'a geçen hafta yaptığım çağrıyı tekrarlamak isterim:MÜSİAD kumarhane borsası sistemi yerine; gerçek ortaklık piyasasını oluşmasına önayak olabilir.
2002-2012 arası 10 yılda finansmanda faiz tek alternatif olunca faizin sadece oranının düştüğünü-piyasasının ise çok şiştiğini görüyoruz. Bankalara esir bir ekonomi büyümez-büyüyemez; olsa olsa şişer ve nihayetinde de patlar.