PKK’nın uzantısı olarak Meclis’e giren partilerin tümü; HEP’inden HADEP’ine, BDP’sinden HDP’sine, sadece teröre mazeret ürettiler ve “PKK yancılığı” yaptılar.
PKK’yı kınayan ve terörü sonlandırması gerektiğini söyleyen bir beyanatlarını, bir çıkışlarını, esaslı bir itirazlarını hatırlamıyoruz.
Çünkü terörü, “sosyolojik zorunluluk” çerçevesi içinde gördüler ve mevcudiyetlerinin terörle kaim olduğuna inandılar yahut inandırıldılar.
Dar çevredeki seçmen çoğunluğunu da bu düşünce temelinde örgütlediler.
PKK’nın silah bırakmaya hazırlandığı dönemde, terörü güya kınayan cılız bir iki çıkışlarını hatırlıyoruz.
Selahattin Demirtaş imzalı beyanatlardan söz ediyorum.
Kandil’den (Cemil Bayık’tan) gelen “Sen kim oluyorsun da, PKK’yı kınıyorsun?” mealindeki açıklamalar üzerine, bu cılız çıkışların da arkası kesildi.
İki kere iki dört:
Sürekli isim ve etiket değiştiren, en son HDP’de karar kılan parti, iddia ettikleri gibi meşru siyaseti temellük etmiş bir parti değildir, “demokratik” bir parti değildir, bir “Türkiye partisi” hiç değildir, hatta bir “parti” bile değildir.
Nedir?
PKK’nın uzantısı ve sivil kanadıdır.
Bu partinin bazı milletvekilleri terör örgütüne silah taşırken suçüstü yakalandılar... “Yasama” faaliyetinin bir parçası olması gereken bu milletvekillerini “suç”a ve “terör”e icbar eden motivasyon (!), ülke sevgisi olmasa gerek...
PKK’nın “başarmasını” ve hedeflerine ulaşmasını istiyorlar. Meclis’te bulunmalarının nedeni de, tahayyüllerindeki başarıya kamuoyu desteği sağlamak...
Dolayısıyla, HDP dendiğinde akla meşru siyaseti temellük etmiş bir Türkiye partisi değil, bir grup “katil sevici” geliyor.
Kadın ve bebek katilleri...
İki gündür ajansları ve medyayı tarıyorum. PKK tarafından katledilen anne ve bebeği için HDP canibinden bir açıklama gelecek mi diye.
Tık yok...
Bir dönem İslamcı mahalleye sokuşturulan ve HDP’ye katıldığı günden itibaren “iç savaş” çığlıkları atan Ayhan Bilgen Efendi ne diyecek?
28 Şubat sürecindeki mağduriyetini “kariyer fırsatına” dönüştüren ve İslamcı mahallede bulamadıklarını terör destekçilerinin muhitinde bulup kapağı salimen Meclis’e atan Hüda Kaya bacımız ne diyecek?
Bazı CHP’liler ne diyecek? “Terör kimden gelirse gelsin” kalıbının dışına çıkıp, adlı adınca terörü ve PKK’yı kınayan bir cümle kurabilecekler mi?
Sezgin Tanrıkulu ne diyecek? “Bari bebekleri öldürmeyin” diyebilecek mi?
PKK yancılarının Meclis’e taşınmasına aracılık eden “seçim muhitleri”nden, sanatçı ve yazar taifesinden, “hayatı durduralım” müntesiplerinden, Adalardan, Nişantaşı’ndan, Cihangir’den, Kadıköy’den, Bakırköy’den, Maltepe’den “esaslı” bir ses yükselecek mi?
Fetullah’ın liberallerinden, Hasan Cemal’den, Oya Baydar’dan, Murat Belge’den, darbe sever Ömer Laçiner’den, Cumhuriyet gazetesinin çakma Kemalist’lerinden, bilumum Sartre bozuntularından bir açıklama gelecek mi?
Dahası, katil sevicileri parlamentoya taşıyan Kemal Kılıçdaroğlu ve yoldaşları...
Daha önce de sormuştum. Bir kez daha sorayım:
Memnun musunuz Kemal Bey?
Seçimi kaybetmek pahasına eli kanlı müntesipleri Meclis’e soktunuz...
Bu millete bir özür borcunuz bulunduğunu, en çok da zihinsel engelli Mahmut Güler’den ve “11 aylık bebek”ten özür dilemeniz gerektiğini hatırlayacak mısınız? Yoksa eli kanlı müntesiplerle ittifakın keyfini mi süreceksiniz?