1957’de Giresun’da doğdu.
İlkokul, ortaokul ve liseyi Giresun’da okudu.
Almanya’da önce mühendislik eğitimini, sonra da yüksek lisansını makine alanında yaptı.
Mercedes-Benz’de stajını tamamladıktan sonra 1986’da Türkiye’ye döndü.
İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde MBA (O zamanki adıyla İşletme İdaresi Programı) eğitimi aldı.
İyi derecede İngilizce ve Almancaya biliyordu.
1987’de Silah fabrikasında “İmalat Mühendisi” olarak işe başladı.
1990’da Sanayi Başmühendisi oldu.
1994’de AR-GE Başmühendisi oldu.
1997’de AR-GE Kısım müdürü oldu.
2003-2009 yılları arasında Mühendislik Hizmetleri ve AR-GE müdürlüğünü birlikte yürüttü.
2013 yılına kadar AR-GE müdürlüğünü sürdürdü.
2015’in sonuna kadar MKE Kırıkkale Silah fabrikasında Fabrika müdür yardımcısı olarak görev yaptı.
2015’in Fabrika müdürünün emekli olmasından sonra MKE Kırıkkale Silah Fabrikası Müdürü oldu.
* * *
Şu satıra kadar müthiş eğitimli ve yüksek seviyede bilgiye sahip bir teknik yöneticinin hikayesini okudunuz.
Mustafa Tanrıverdi’nin hikayesini.
Fabrikada harıl harıl üretim için çalışması gereken şu saatler itibariyle cezaevinde.
Fabrikada harıl harıl üzerine çalışması gereken milli piyade tüfeği MPT-76 ve milli makineli tüfek MP5’yi 1 milyon 200 bin lira karşılığında bir Amerikan şirketine satmaya çalıştığı için.
* * *
Seneye 60 yaşına basacak Tanrıverdi. Muhtemelen yeni yaşına cezaevinde merhaba diyecek.
Torunlarına gururla geliştirdikleri milli silahları anlatması gereken emeklilik yaşlarını cezaevinde geçirecek.
Çok iyi eğitimli ve çok iyi bir kariyerle Türkiye için çok önemli bir fabrikanın emekli müdürü olmanın gururunu ailesine yaşatacakken, bütün ailesinin, çevresinin hatta onu tanıyan herkesin adını duyduğunda utanç ve mahcubiyet duymalarının müsebbibi olacak.
Mustafa Tanrıverdi, yıllar sonra bu satırları bir şekilde okur musun bilemem.
Ama;
Sadece bir ülkenin milli silah projelerini satmaya yeltenmedin.
Aynı zamanda 30 milyon genci olan bir ülkenin ayağa kalkma, güçlü olma heyecanını ve rüyasını da satmaya kastettin.
Ben sana bu ülkenin bir evladı olarak hakkımı helal etmiyorum.
* * *
RİCAYLA DEĞİL, EMİRLE
Mardin'in Nusaybin ilçesinde bir bölük komutanı İstanbul'daki firmalardan birinden kanama durdurucu bez istemiş.
Komutanın bu isteği karşısında duyarsız kalmayan Ankaferd İlaç Kozmetik A.Ş. firmasının sahibi Eyüp Vedat Fırat, yaklaşık 40 bin lira değerindeki malzemeyi karşılıksız göndermiş.
Altına da şu notu yazmış;
“Kahraman komutanlarım, yiğit Mehmetçikler, canınız pahasına topraklarımızdan terör örgütünün kökünü kazımak için verdiğiniz mücadele takdire şayandır. Bizlerin yapabileceği ise sizin kutsal mücadeleniz yanında okyanusta damla misalidir. Yüzde yüz yerli olan fabrika, Mehmetçiğin, polisimizin kısacası milletimizindir. Bu sebeple ihtiyaç duyulduğunda miktarın önemi olmadan, ricayla değil, emirle istemenizi rica ediyorum. Bilmenizi isterim ki, bedenen olmasak da, kalben hep yanınızdayız. Rabbim kahraman yiğitlerimizi korusun. Allah'a emanet olun"
* * *
İki farklı hikaye okudunuz.
Aynı dönemin, aynı memleketin iki farklı insan profili.
Dünyanın kurulduğu günden beri Mustafa Tanrıverdi’ler de hep oldular, Eyüp Vedat Fırat’lar da.
Dahası olmaya da devam edecekler.
Bu dünya kavgası, aslında iyiyle kötünün mücadelesinden başka bir şey değil.
Ve bu memleket; ne Mustafa Tanrıverdi kadar kötü bir ülke, ne de Eyüp Vedat Fırat kadar iyi.
BU YAZIYI OKURKEN
Bu yazıyı okurken mesele birini yuhalamakta, diğerini de kahramanlaştırmakta değil üstedik.
Mesele şapkayı önüne koyup düşünebilmekte.
Biz hangisi olacağız sorusunun cevabını verebilmekte.
Mustafa Tanrıverdi mi? Eyüp Vedat Fırat mı?
Seçin, tercihiniz sizsiniz.