HEP’in kuruluşunu bir milat olarak kabul edersek eğer, o tarihten bugüne kadar kurulan ve kapatılan partilerin sayısı bir hayli fazla.
HEP’in geleneği bugün HDP ve DBP’yle (Demokratik Bölgeler Partisi) temsil ediliyor. En etkili en güçlü parti hareketi budur. PKK’nin yarattığı siyasi miras üzerine inşa edilen bu hareket, bugün çözüm sürecinin de muhatabı durumundadır.
Bunun dışında Kürt siyasi hareketinde 70’li yıllarda başlayan ayrışma döneminde kurulan TKSP’nin (Türkiye Kürdistanı Sosyalist Partisi) eski kadrolarının yönetiminde siyasi çalışmalarını yürüten HAK-PAR (Hak ve Özgürlükler Partisi) var. Liderliğini yurt dışından dönüşünden sonra Kemal Burkay’ın yaptığı partinin genel başkanlığını bugün Fehmi Demir yürütüyor. Bir dönem aynı görevi Bayram Bozyel yürüttü. Kürt siyasetinde Sosyalist geleneği temsil eden bu hareket çözüm için federasyonu öneriyor, ama demokratik süreci de destekliyor. Egemen Kürt hareketinden ayrıldığı en önemli husus ise silahlı mücadele ve şiddet konusudur. HAK-PAR silahlı mücadeleye ve şiddete karşı çıkıyor, Kürtlerarası münasebetlerin çoğalmasını ve bütün Kürt partilerinin çoğulculuğa önem vermesi gerektiğini düşünüyor.
***
KADEP, rahmetli Şerefattin Elçi tarafından kuruldu. Liberal, demokrat bir çizgiyi savundu. KDP’ye yakın olmaya gayret gösterdi ama Irak-KDP’nin siyasi desteğini alamadı. Şerefattin Elçi’nin vefatından sonra partinin başkanlığına Lütfü Baksi getirildi. Federal çözümü savunan partinin, durağan bir dönemden geçtiği söylenebilir. En azından HAK-Par ve diğer yeni kurulan iki Kürt partisinde gördüğümüz hareketlilik, bu partide görülmüyor diyebiliriz.
PAK (Kürdistan Azadi Partisi) adıyla kurulan bir diğer Kürt partisi isminde ‘Kürdistan’ kelimesi geçiyor diye hukuki bir sorun yaşadı gibi, ama bu partiye de kuruluş belgesi verildi ve sorun aşıldı. DDKD (Devrimci demokratik Kültür Derneği) adıyla bilinen gelenekten gelen aydın ve siyasetçilerin öncülüğünde kurulan parti, federasyon ve bağımsızlık seçeneklerini gündemde tutacak bir siyasi tutumu benimsemiş görünüyor. Partinin kurucu genel başkanlığını Mustafa Özçelik yürütüyor.
PAK’ ve TKDP’nin kuruluşu, demokrasimiz adına, Kürt çoğulculuğu adına çok sevindiricidir.
Her iki parti’nin adında ‘Kürdistan’ kelimesi geçiyor ve her iki parti de, demokratik reformları, çözüm sürecini desteklemekle beraber, Kürtler’e statü talep ediyor ve nihai olarak bağımsız bir devlet için mücadele veriyor.
***
Ocak ayında kuruluşu tamamlanan ve adında ‘Kürdistan’ kelimesi geçen bir diğer parti de Türkiye Kürdistan Demokrat Partisi’dir. Genel başkalığını Mehmet Emin Kardaş’ın yürüttüğü parti, bağımsızlığı savunuyor ama diğer Kürt partileri gibi, demokratik reformlara da mesafeli değil. TKDP’nin , Mesut Barzani’nin liderliğindeki KDP’yle bir ilişkisinin olmadığını da söyleyelim.
İslami referanslara sahip, ama birçok bakımdan ‘Kurdi’ olan bir diğer parti de HÜDA-PAR’dır. HÜDA-PAR ‘da Kürtler’in devlet kurma hakkını savunmakla beraber, demokratik süreci de destekleyen, reformlara önem veren bir siyasi anlayışa sahip, uğradığı saldırılar ve seçimlere gösterdiği katılımla sık sık gündeme gelen ve tartışılan partinin genel başkalığını Avukat Zekeriya Yapıcıoğlu yürütüyor. HÜDA-PAR’ın farklı kılan bir diğer husus da sadece Doğu’da örgütlenmek ve siyasi çalışma yürütmek istemesi. Ekim olaylarında büyük bir mağduriyet yaşayan parti, Kürt İslami geleneğinden gelen grup ve akımları etkileme ve desteklerini alma gücüne erişmeye çalışıyor
Kürt siyaseti üzerine yürütülen tartışmalarda akla gelen ilk parti kuşkusuz HDP’dir. Ama HDP’nin dışında da faaliyet gösteren ve yenileri kurulan Kürt partileri, gelecekte Kürtler’in önünde farklı siyasi seçeneklerin ortaya çıkacağını ve eğilimin çoğulcu bir siyasi ortamdan yana güçleneceğini gösteriyor.
Kürt Partileri, ya da sivil toplumu ve Kürt aydınları çözüm sürecinde, seslerini yeteri kadar duyuramadılar. Çözüm sürecinde muhataplık konusu çok tartışıldı. Ama muhataplığın ‘dar ve sınırlı’ bir noktada tutulduğuna dair kanaatler ve görüşler pek dikkate alınmadı.
6-8 Ekim olayları, bir bakıma bu politikanın çok da doğru olmadığını, çözüm sürecinde çoksesliliğe ve demokratik temsil ve katılıma, ihtiyaç duyulduğunu doğrulayan gelişmelere yol açtı.
***
Hükümet sözcüsü Bülent Arınç’ın HAK-PAR ve HÜDA-PAR’a yaptığı ziyaret bu bakımdan önemlidir. Ne yazık ki, ziyaretler, haftayı gözaltılarla geçiren Türkiye’de hak ettiği ilgiyi görmedi.
6-8 Ekim olayları çözüm sürecinin muhataplarını yeni bir muhasebe yapmaya zorladı. Hükümet uzun zamandır eleştirilen bir konuda nihayet farklı bir tutuma yöneleceğini bu ziyaretlerle ortaya koymuş oluyor.
Bölgeye gittiğinizde sık sık duyduğunuz en önemli eleştirilerden biri, hükümetin sadece HDP/PKK’yi muhatap aldığı bunun dışındaki Kürt siyasi aktörlerini ve sivil toplumu görmezlikten geldiği yönündeydi.
Ortalama kamuoyu kanaati şu şekilde ifade ediliyordu:
‘Hükümet Kürt halkının haklarını ne Öcalan’la ne de başkasıyla görüşemez. Bu hakların muhatabı bizzat halkın kendisidir. Ama PKK’le ilgili sorunlar, silahsızlanma ve sonrasında da demokratik katılımın önünü açma, elbette ki, PKK ve HDP muhatap alınarak konuşulacak meselelerdir.’
***
Geçen hafta sonunda Mardin’de katıldığım bir panelde, dinleyicilerden biri şunları söylüyordu:
‘Kimse benim temel haklarımı, bana sormadan müzakere konusu yapamaz. HDP de yapamaz, hükümet de yapamaz!
Bu yaklaşımın genel kabul gördüğü çok açık.
Sadece HDP/PKK üzerinden bir muhataplık ve müzakere sürecinde ısrar etmenin pek yürümediği bugün daha iyi görülüyor. Star’da ve bu köşede yazdığım yazılarda bu konuyu sık sık gündeme getirdiğimi hatırlıyorum. HDP/PKK, çözüm sürecinde neredeyse tek muhatap olarak görülmenin değerini doğrusu pek bilemedi. Tersine çözüm sürecinin istismarı üzerinden bir siyaset tarzı ortaya koydu, kendi dışındaki Kürt Partilerini ve muhalefeti, Türk sol hareketlerindeki küçücük grupları önemsediği kadar dahi önemsemedi.
Öte yandan hükümet görülebildiği kadarıyla yeni ve doğru bir muhasebe yapıyor ve Kürt toplumuyla siyasi manada ilişkilenmenin ve normalleşme sağlamanın, sadece HDP/PKK üzerinden olamayacağını sanki anlamış gibi görünüyor.. Umarım arkası gelir, ve HAK-PAR’ın dışında, başka Kürt Partilerle de bir diyalog sürecine girilir. Bunun çözüm sürecine büyük fayda sağlayacağını ve çözüm sürecindeki siyasi tekeli kıracağını düşünüyorum.
Ama yanlış anlaşılmasın, ben yukarıda kısaca sözünü ettiğim Kürt partilerini sadece çözüm süreci bakımında değil, Kürt toplumunun çoğulcu siyasi geleceği bakımından da önemsememiz gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca:
Türkiye demokrasisi gele gele, Kürdistan’ın bağımsızlığının dahi savunulduğu ve bunun için partilerin kurulduğu bir aşamaya gelmişse, herkesin buna sevinmesi gerekir.