Doğru cevab almak için soruyu doğru sormak gerekir.
Meselâ saatin kaç olduğunu bilmek istiyorsanız saatin kaç olduğunu sormalısınız.
Saatin kaç olduğunu öğrenmek için “Hiç Erzurum’a gitdiniz mi?” sualini soran bir kimsenin, muhâtabından, diyelim ki, “Saat ikiyi on geçiyor.” cevâbını alması imkânsızdır. Şâyet milyonda bir ihtimâl ile alırsa gerçi o vakit kendince “doğru” cevâbı almışdır ama “yanlışlıkla”...
Bu bağlamda “Ne olacak bu memleketin hâli?” sorusu da sözkonusu yanlış suallere tipik bir örnek teşkîl edebilir. Doğrusu “Memleketi ne hâle getirmek istiyoruz?” gibi bir şey olmalıdır. Çünki kendi başına memleketin herhangi bir şey olması pek mümkin değildir. Kendi başına tabii mevsimler değişir, yağmur yağar, güneş açar filan ama bundan memleket değişmez. O hep aynı memleketdir.
O bakımdan bizim artık bu “Memleketi ne hâle getirmek istiyoruz?” sualine esaslı bir yanıt bulmamızın zamânı gelmişdir; ama laf olsun diye değil, ciddî olarak.
Denilebilir ki “Biz bu soruyu zâten en az 200 senedir sormuyor muyuz?” .
Bence sormuyoruz; sorar gibi yapıyoruz. Öyle yapdığımızın delîli ise 200 senedir bir türlü doğru cevâbı bulamayışımızdır.
Evet, kalkınmak istiyoruz!
Zenginleşmek, güçlenmek, yeniden sözü geçer bir devlet olmak istiyoruz ama bunlar fazlaca genel kavramlar. Bu amaçlara varmak için hangi yolları izlemek gerekdiği husûsuna berraklık getirmiyor.
O kadar ki eğer tekrar Peygamberimiz Efendimiz zamânındaki dindarlığa avdet edersek bunları başarabileceğimizi söyleyenler dahî var.
Bu görüş gerçi hâlen en zengin ve kudretli ülkeler arasında, Allah vergisi petrol zenginlerinden başka neden ilaç için tek bir Müslüman ülke bulunmadığını îzâha yetmiyor ama olsun...
Her îzah illâki her husûsu îzâh edecek diye bir kural da yok.
Bâzı îzahlar bâzı şeyleri îzâh eder, bâzıları ise başka hususları...
Kısacası bana öyle geliyor ki zengin olmak, kudretli olmak, sözü geçer bir ülke olmak muhakkak ki iyi şeyler olmakla berâber ondan daha da önemlisi niçin öyle olmak istediğimizi bilmekdir.
Farz-ı muhâl eğer balıklara inci atmak için zengin olmak istiyorsak bu zenginliğin, başda bizzat kendimiz olmak üzere, kime ne hayrı dokunacağı sorusu gündeme gelir. Kudretli olmak için de aynı şey söylenebilir.
Çevremizdeki zayıfları pataklayabilmek üzere zengin olmayı istemekle onları pataklanmakdan kurtarmak üzere olmayı istemek farklı şeylerdir.
Ben doğrusu zengin olmayı, herkesi pataklayabilmek için isterdim.
Ama sizler bana bakmayın!
Kelin merhemi olsa kendi başına sürermiş.
Kısmet olup da bir belimi doğrultabilsem göstereceğim cümle âleme ne mal olduğumu!
Öte yandan mütemâdiyen zihnimi kemiren bir soru da şu:
Ne olacak bu memleketin hâli?