İnsanlar mektuplarla yaşamış yüzyıllarca. Haberleri onlarla duyurmuşlar. Aşklarını onlarla anlatmışlar. Gurbetlerini onlarla dile getirmişler. Dinlerini onlarla yaymışlar. Her zaman âşıkların, ariflerin, askerlerin, gurbetçilerin mektupları olmuştur.
Mektuplar, kimi kez ilmi ve irfanı boyutu olan eserlere dönüşür. Mektubat adıyla kitaplaşır. Şeyhin müritlerine hitaben yazdığı mektuplar toplanır ve kitap haline getirilir. İmam-ı Rabbani ile geniş bir geleneğe döner. Nakşi Müceddidiye başta olmak üzere birçok tarikat da bu geleneği sürdürür. Erbilli Esat Efendi ve Said-i Nursi de bu geleneği çağımızda sürdüren iki önemli âlim, arif. Tehlikeli mektupların iki önemli ismi. Mektupları baskılarla karşılaşır, hatta hapse atılmalarına neden olur.
Baskıcı politikaların uygulandığı dönemlerde tasavvufi vasfı olan mektuplar en tehlikeli metinler. CHP'nin tek parti rejimi yıllarında en büyük suç delili. Çünkü mektup uyanışın, seferber olmanın, iletişimin yolu. 1931 yılında, Menemen Hadisesi yargılamalarında ele geçirilen en önemli suç aletleri(!) arasında mektuplar da var. Esad Efendinin mektuplarına el konulur, suç delili sayılır, gazetelerde silah yakalanmış gibi haber yapılır. 1931 tarihindeki Akşam gazetesinin ifadesi oldukça çarpıcı: "Ele geçirildi". Sanki silah yakalanmış. Fikirler, kimi zaman en büyük tehlike! Silahlardan bile daha tehlikeli. Çünkü yalanı ifşa eder, egemen gücün pervasızlıklarına meydan okur. Tam da bu zamanlar yaşanır. Bu nedenle "ele geçirildi" deniyor.
Korku düzenine ters davranan, onu görmezden gelen ve kendi halinde bir dünyada yaşayan insanların yazdıkları mektuplar tehlikelidir. Ankara dışında, CHP dışında en ufak bir var oluş alanına izin vermeyen bir siyaset için mektup, tehdit edicidir. İnsanları düzenin itaatkârlığına karşı şüpheye sokar. Onlara karşı ayrı düşünmeye neden olur. Bu nedenle "ele geçirildi" diye ifade edilir.
Mektupların ürettiği tehdit, Said-i Nursi'nin yargılamalarında da karşımıza çıkar. Bediüzzaman Said-i Nursi de Risale-i Nur takipçilerine mektuplar yazar. Onlarla hemhal olur. Dertlerini paylaşır. Haberdar olmaya çalışır. Kimi kez de iman meselelerini mektuplarla izah eder, irşat eder. Mektup hem etkileşim hem de bir eğitim vasıtası. Tekkelerin, medreselerin kapatıldığı ve din eğitiminin tamamen yok edildiği zamanlarda bir okul. Mektup okuldur. Adeta "mektup okul" doğar. Said-i Nursi, bunu pratiğe çeviren şahsiyet. Mektupları da merkezin eğitim düzenine ve ideolojisine karşı tehdit olarak algılanır. Mektuplar, Nur cemaatinin oluşum ve canlılığında önemli bir işleve sahip. Cemaatin bireyleri aralarındaki duygu-düşünce akışını sağlar. Dayanışmayı inşa eder. Mektup, cemaatleşmenin temel ruh sütunlarından biri haline gelir.
CHP düzeni, her şeyin farkındadır. Hiçbir özgür irade ve özerk alan tanımayan egemen için mektup, çok tehlikeli bir sosyal vasıta. Egemen rejimin baskıcı politikalarının mektuba yönelen tutumu yenilgiye uğruyor! Mektup zafer kazanıyor! Mektubat kitapları çıkmaya devam ediyor. Bugün hem Erbilli Esad Efendinin Mektubat kitabı var, hem de Bediüzzaman Said-i Nursi'nin. İnsanlar okuyor. CHP'nin tek parti rejimi tarih oldu, ama "tehlikeli mektuplar" hala aydınlatıyor. Fakat CHP zihniyetine göre hala tehlikeli bu mektuplar. Onların yaydığı nuru alev sanarak söndürmek istiyorlar. Beyhude bir çaba!