Amacı Rabbi’nin rızasını kazanarak, anasından doğduğu gün gibi tüm günahları affolunmuş; bedeni, gönlü ve zihni manevi olarak yıkanmış bir şekilde geriye dönmek için gelinen kutsal yolculukta, dokuz gündür umre vazifemizi şehirlerin anası olan Mekke’de yerine getiriyoruz. İlk gün yaptığımız umre vazifemizden sonra, sevdiklerimiz adına bol bol tavaflar yapıp Rabbi’mize niyazlarda bulunduk. Rabbim kabul buyursun inşallah. Kafilemiz bu süre zarfında,3 ila 4 defa umre yapma şerefine de nail oldu Elhamdülillah.
Renkleri, milletleri ve yaşları değişik milyonlarca Rabbin davetli misafirleri, adeta birer pervane gibi Kabe’nin etrafında el ele, omuz omuza dönerlerken, kendimiz de o yüce ve seçilmiş davetçilerin arasında bağışlanmak umuduyla rahmet ve mağfiret dilendik.
Pervane olmuş döner durur kaç milyon insan, ne tenleri benzer, ne dilde lisan. Olmuşlar tek yürek, tek bedende can, ne sahneler gördüm Beytullah’ta ben.
Okyanuslar aşmış, gelmiş nicesi. Aç, susuz, uykusuz gündüz ve gecesi, her anı dua, dilinde Kuran hecesi, sevdalılar gördüm Beytullah’ta ben.
İbadet ve tavaflarımızın dışında Mekke’de bir dizi ziyaret proğramlarımız oldu. Efendimiz’in Medine’ye hicretinde üç gün boyunca kendisini öldürmeye kararlı müşriklerden gizlediği Sevr Dağı ve Mağarası’nı dağın eteğinden temaşa ettik. Allah’ın inayetinin Peygamber’inin üzerinde olduğu ve mucizevi hadiselerin yaşandığı o kutlu mekanı teneffüs ettik. Hacılarımızın vakfeye durdukları, Hz Adem babamız ile Hz Havva annemizin cennetten gönderildikten sonra buluştukları ve Efendimiz’in 124 bin Müslümanın şahsında bütün insanlığa seslendiği Veda Hutbesi’nin mekanı Arafat Dağı’nda bulunduk. Yine Kainatın Efendisi’nin namaz kıldırdığı Müzdelife’yi, Hz İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etmesi için sınandığı, hacılarımızın şeytan taşladıkları Mina’yı, Efendimiz’in 35 yaşından itibaren kendisini inzivaya çektiği ve vahiyle tanıştığı Hira Dağı’nı, Cin Mescidi’ni, Cennet-ül Mualla Mezarlığı’nı ve Peygamber Efendimiz’in doğdu evi gezip gördük.
Ve son gün. Mekke’de ki son günün sabahına geldik artık. Bu gün öğle namazını son defa Kabe’de kıldıktan sonra Mekke’den ayrılacak ve Medine’ye doğru yola çıkacağız. Son bir hasret bakışıyla kılacağız Beytullah’ta son namazımızı. İçimiz buruk veda edeceğiz bugün, en kısa zamanda tekrardan kavuşabilmek duasıyla. Son bir kez daha yüz süreceğiz Beytullah’a. Eminim ki ayaklarımız gitmeyecek geriye, gözlerimizi alamayacağız Mescid-i Haram’dan çıkarken siyah örtüsü içerisindeki Kabe’den. Bizi 500 kilometre uzaklıktaki Medine’ye götürecek olan aracımız Mekke caddelerinde ağır ağır ilerlerken, Mekke’ye ve Mekke sokaklarına son bir kez bakıyor olacağız. Bugün doyamadığımız Mekke ve Beytullah’tan ayrılık vakti.
Mekke’ye veda ederken ayrılığın verdiği o derin hüzün, Efendimiz’in kabirlerinin bulunduğu, islamı seçtikleri için Mekke’li müşriklerin dayanılmaz baskı ve zulümlerine uğrayan muhacirlere kapılarını ve gönüllerini açan Ensar’ın şehri, Peygamber şehri, medeni şehir Medinei Münevvere’ye birkaç günlüğüne misafir olacak olmamız bir nebze hafiflemiş olacak. Rabbimiz’in Mekke’de misafiri iken, Rasül’ünün Medine’de misafiri olacak, kız çocuklarını dahi diri diri toprağa gömecek kadar katı ve gaddar insanlardan, can taşıyan her varlığa, hatta eşyaya dahi şefkatle, merhametle muamele edecek bir toplumu nasıl oluşturduğunu yerinde anlama fırsatımız olacak. Efendimiz, “Kim kabrimi ziyaret ederse ona şefaatim vacip olur” buyuruyor. O kutlu şefaate mazhar olma arzusuyla, Efendimizin hicrette Medine’ye girişindeki, Medine halkının hep bir ağızdan söyledikleri, “Tale’al bedru aleyna” kasidesini hissederek akşam üzeri Medine’ye girmiş olacağız inşallah.