Fast food beslenme şeklinin yaşam biçimi haline geldiği günümüzde obezite çoğumuz için kaçınılmaz son. Buna bir de büyük porsiyonlar eklenince, genetik yatkınlığı olsun olmasın herkes bu tehlike çemberinin içine giriyor.
NEW YORK Belediye Başkanı Michael Bloomberg’in obeziteyle mücadelede başta restoranlar, sinemalar ve sokaktaki seyyar araçlardaki büyük boy yiyecek ve içeceklere sınırlama getirme girişimi krize dönüştü. ABD, obeziteye zemin hazırlayan yeme sisteminin yaygınlaşmasında ciddi öncülük eden bir ülke. Bu açıdan yasa tasarısının onaylanmaması obeziteyle mücadele eden çoğu ülkeyi etkiledi. Çağın vebası obezitenin oluşumunda genetik mekanizmaların etkisi bilinmekte birlikte nedeni kesin olarak açıklanamıyor. Bu ortamda şişmanlığa genetik yatkınlığı olanlar kolayca kilo alacaklar, dirençli olanlar ise ya az kilo alacaklar.
Ayda 1 kilo aldırıyor
Bu nedenle New York Belediye Başkanı’nın kararı bilimsel temellere uyan yerinde bir değişim olacaktı . Besinin çok olduğu ve porsiyonların büyük servis edildiği ortamlar obeziteyi arttıran etmenler arasında bulunuyor. Araştırmalara göre ultra-mega porsiyonlarla obez olmamak neredeyse imkansız. Üstelik, fast-food restoranlarda büyük porsiyon yeme ile obezite ve insüline bağımlı olmayan tip şeker hastalığı arasında güçlü ilişki var. Son yıllarda bilimsel çalışmalarda ev dışında yemek yeme günlük alınacak kaloriden en az yüzde 56 daha fazla alındığını ve bununda her ay yaklaşık en az 1 kg. kadar kilo artışına neden olabileceğini gösteriyor. Bu durumda porsiyonların küçültülmek sağlıklı yaşam için atılacak en iyi adım.
Alo şiparişteki tehlike
Obeziteye neden olabilen çevresel etmenlerin başında gelen restoranlardan evlere sipariş verilen yemek yeme biçimi de var. Araştırmalara göre evde bir grubun yemek siparişi tek başına verilen siparişe göre ortalama yüzde 44 daha fazla. Bu durumda bir de yüksek porsiyonlu yemek veya içecek sipariş verildiğinde kilo almamanın neredeyse imkansız olabileceğini söyleyebiliriz.