Uzun yıllardır gazetelerde yazılarım yayınlanıyor, ama ondan daha önce başlamış bir başka uğraşım var: Gazete okurluğu... İyi bir gazete okuru olarak size şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Yalnızca gazetelerde okuduğunuz yazarlar hep aynı kalmıyor, yazdıkları yazılar da zaman içinde değişmiyor...
Yazarlığın bizde olduğu kadar kolay icra edildiği bir başka ülke yok; bu tespiti de yabancı gazeteleri yıllardır okuyan biri sıfatımla yapıyorum.
Köşe yazarlarımızdan genellikle ‘siyaset’ yazmaları bekleniyor. Bir gün öncesine kadar magazin servisinde çalışan bir meslektaş bile, kendisine köşe verildiğinde, dikkatini derhal siyasete çeviriyor. Kıdemli yazarlar ise zaten siyasi yorumculuğu yeğliyor. Genci-yaşlısı bütün yazarlar aynı şeyi yapıyor: İktidara muhalefet...
Turgut Özal hayata ve siyasete küserek dünyamızı terk etti. Süleyman Demirel, ileri yaşlarında, çareyi kendisine en fazla muhalefet edeceklerle anlaşmada buldu; en keskin muhalifini Çankaya’ya danışman olarak almaya kadar vardırdı işi... Mesut Yılmaz ve Tansu Çiller bir süre direndikten sonra kendilerini medyanın güçlü ellerine terk etme yoluna gittiler...
Fazla genel bir dokundurma gibi mi geliyor size, öyleyse biraz zahmete katlanıp sağlamasını kendiniz yapabilirsiniz. Herhangi bir gazetenin seçeceğiniz bir yazarının Özal, Demirel, Yılmaz ve Çiller dönemlerinde neler yazdıklarına bakın, bir de aynı yazarın bugünlerde çiziktirdiklerine... Hemen her dönemde isimlerin değiştiğini, ancak o isimlere yöneltilen eleştirilerin değişmediğini göreceksiniz.
Oysa Turgut Özal’dan Tansu Çiller’e uzanan çizgide yer alan siyasiler birbiriyle hiç benzeşmiyor; onlarla şimdi eleştiri oklarına hedef yaptıkları Tayyip Erdoğan arasında ise okyanuslar var.
Daha önceleri Adnan Menderes de öldürücü yayınlarının hedefindeydi. İstiklal Savaşı’nın ‘Galip Hocası’, Atatürk’ün başbakanı Celal Bayar bile, DP’yi kurunca, onların gözünde kötü adam oluverdi; Yassıada’dan Menderes’in akıbetini tatmadan kurtulabilmişse Bayar, bunu, yaşına borçlu...
Bir şablonları var gazetelerin ve onları çıkartanlarla köşelerini tutanların; devir-devran değişse bile o şablonu milim sapmadan aynen uyguluyorlar.
Şablon şu: İktidarda kim olursa olsun karşısına dikilmek... İktidarları yıpratmak için de her zaman işe yaramış taktikleri var ve onları derhal devreye sokuyorlar. Yazıları arasındaki değişmezliği de o şablon sağlıyor işte...
CHP eğilimli oldukları için mi böyle davranıyorlar? Belki. Muhtemelen kendilerini CHP’ye daha yakın hissediyorlardır. Öyle olmaları işlerine de yarıyor. CHP’nin temsil ettiği çizgi iktidar yüzü göremediği için hep belli çizginin temsilcileri ülkeyi yönetti bugüne kadar; CHP’nin yanında görünmeleri bu yüzden de olabilir.
Kendilerinden beklenmeyecek davranışlar sergiledikleri olmadı mı? Oldu elbette, ama çok az. O az sayıdaki dönemlerde, altını biraz deşerseniz, ya şahsi ya da kurumsal çıkarları onları farklı davranmaya sevk etmiştir. İstediklerini elde edince yeniden en iyi bildikleri ve hep sürdüregeldikleri tavırlarına döndükleri görülüyor.
Röntgen bunu söylüyor.
Bir de hastalıklı durumlarıyla övünmüyorlar mı? İşte insanı bu kahrediyor...