Gazeteci, hele gazeteyi yapan editörler, yazıişleri müdürleri, yayın yönetmenleri, “Bu başlık haberi tam anlatıyor mu, maksadı aşan veya aksi bir anlam yükleyen bir ifade mi” diye bakarlar.
Herhangi bir ‘suç’a ilişkin haberlerde çok daha kritik bir tartışma yapılır; “Bu haberi hangi başlıkla verirsek suç ve suçluya hizmet eder duruma düşmeyiz?”
Bazen etkili bir başlık, manşet sırf suç ve suçluya yarayabileceği için çöpe atılır...
Bunu en iyi yayın yönetmenleri bilir.
Zira en tepeye çıkana kadar bu tartışmaları en çok onlar yapmıştır; üstelik kaç kez ‘manşet şehveti’ ve ‘kişisel öfkelerinin’ tuzağına da düşerek...
Deneyimli gazeteciler, özellikle de yazı işleri deneyimi olanlar, başlıkla haberin tamamı arasında bir ‘tuhaflık’ varsa bunu ‘anında’ anlarlar.
Hangisinin ‘eleştirel gözle bakma’ olduğu, hangisinin ‘yayın politikası’ gereği yapıldığı, hangisinin ‘dikkatsizlik, özensizlik’, hangisinin ise‘kasıtlı’ olduğu ‘medya okur-yazarları’ için detektiflik gerektirmez.
Medyada birbirine rakip/muhalif gazeteciler bu konuda işler çığırından çıktığı zaman ortak tavır da alırlar.
Örneğin ‘köprüden intihar’ haberleri çok okunur.
İntihar edenlerin dramatik hayat hikayeleri etkileyicidir.
İntihardan vazgeçirme çabaları da etkileyici başlıklar, görüntüler verir.
Mucize kurtuluş haberleri de öyle...
Bunların hepsi tiraj, reyting ve ‘tıklama’ demek.
Yani daha etkili yayıncılık ve daha çok reklam!..
Ancak yıllar önce çalıştığım gazetenin de aralarında bulunduğu hemen bütün medya kuruluşları, intihar haberlerini, medya deyimiyle ‘köpürterek verme’ uygulamasından vazgeçti.
Hepimiz ‘intiharları özendiriyoruz’ kaygısıyla ‘otosansür’ uyguladık!
Ama kişileri intihara sürükleyen duygusal, ekonomik, sosyal ve siyasal olumsuzlukları sorgulamayı bırakmadık.
Sadece ‘intiharı özendirmeye’ neden olmayacak hassasiyetle yaptık bu sorgulamayı...
İyi de ettik...
İntiharlar bıçak gibi kesildi...
Hala da intihar haberleri ‘köpürtülmüyor’.
Medyada ‘Acı var mı acı’ dönemi böylece bitti...
***
Biz, ‘dönemin iktidarı’na muhaliftik. Ama “İktidar yüzünden insanlar intihar ediyor” demedik; zaman zaman öyle olsa da!
Terörde de öyleydi.
Terörü bırakıp siyasete ‘çakmak’ marjinal sol örgüt yayın organlarının işiydi; başta PKK’yı destekleyenlerin.
Hiçbir ‘kitle gazetesi’ terör olaylarına ‘aman ha, atacağımız başlık örgüte yaramasın’ hassasiyeti gözetmeden gazete yapmazdı.
Bundan ‘dönemin Türkiyesi’ni kötü yönetenler yararlanıyor olsa da!
***
Bugünlerde terör haberlerine bakın...
İstanbul’da savcının şehit edilmesinden, Diyarbakır’da, Suruç’ta İran-Suriye-DAEŞ ortaklığıyla yapılan katliamdan sonraki ‘gazeteciliğe’ bakın...
Terör örgütü ve onu kullananlar sıktıkları kurşunun, yola döşedikleri bombanın etkisini medyaya, onun üzerinden de topluma, siyasete sıçratmayı hedefliyor.
Bu kirli taktik bu kadar açıkken, bu kadar deneyime rağmen göz göre göre alet olmak izah edilemez. Edilemiyor da...
Mesele döner kapının camına taş atana gösterilen hassasiyetin Türkiye’yi kalbinden vurana da gösterilmesi...
Bu kadar!
Gezi’den sonra Taksim’de kırılmadık cam, devrilmedik canlı yayın aracı bırakmayanlara da döner kapı camı taşlayan kadar ‘eleştirel’ bakmak...
Gazetecilik dersi vermiyorum;
Kendi deneyimlerinden ders almayanlara ders verebilecek maharete sahip değilim.
Sadece Star yazarları ve 24 TV yorumcularının sivil protesto içinden ‘taşlı saldırı’yı ayıklayıp ‘amasız, fakatsız’ eleştirdiğini görmek yeterli.
***
Karşımızda bir ‘terör örgütü’ var ve döktüğü kanı ‘kin’le yaymaya çalışıyor.
AK Parti iktidarı için ‘kindar nesil yetiştiriyor’ diyenlerin gördüğü tek kindar eylem ‘döner kapı camına taş atmak’!..
Küçümsemiyor, eleştiriyorum. Vandallar tarafından camı çerçevesi indirilmiş, bomba konulmuş, patronu silahla taranmış bir gazetede görev yapıyorum.
Oysa son seçimlere bakın, son 13 yılda oluşan gençliği değil kindar, ‘seçmen’ olarak bile yetiştirememiş bir iktidardan söz ediyorsunuz!
Ama bir ‘kindar nesil’ var.
Çok daha önce genç olmuş, ‘ülke elden gidiyor’ diye değil, ‘ülke bizim elimizden gitti’ diye ‘kindar eylemler’ içinde olan bir nesil bu...
Kimi yalısından kindar tweetler atıyor, kimi nehir kenarından kindar mürekkep sıçratıyor, kimi malikanesinden kindar beddualar ediyor...
Giderek aynılaşıyorlar; bundan da bir tuhaflık görmüyorlar.
Teröre karşı tutumda ‘aynılaşsak’?