Türk medyasının neredeyse bütün darbe dönemlerinde darbecilerle ‘yasak ilişkisini’ artık bilmeyen yok. Hepimiz biliyoruz ki, özellikle de merkez medyanın patronlarından yayın yönetmenlerine, yazı işleri müdüründen editörüne kadar pek çok gazeteci, 28 Şubat döneminin kudretli paşalarıyla demokrasi dışı ‘yasak ilişkiler’ yaşadılar.
Vesayet rejiminin yüklerini üzerinden atmış olan Türkiye, son on yılda Cumhuriyet tarihinin en büyük restorasyon dönemini yaşadı. Kuşkusuz bu dönem, demokratikleşme ile vesayet rejimi arasında bir tercih yapmak durumunda kalan medya açısından da önemli bir fırsattı.
Bazı gazeteciler, bu tarihi fırsatı değerlendirerek gecikmeli de olsa değişim trenine binmeyi başarırken, öyle anlaşılıyor ki bazılarının aklı hala darbecilerle yasak ilişkide kalmış...
Eski medya düzeninin imtiyazlarından vazgeçmek elbette kolay değil. Hele de, darbecilere selam duran bir gazetecilik anlayışı genlerinize kadar işlemişse...
Vesayet rejiminde manşetini ‘karargahtan’ alan bir genel yayın yönetmeninin, normalleşen bir Türkiye’de imtiyazlarını kaybettiğinde nasıl derin bir ruhsal çöküntü yaşadığını anlamak mümkün. Ama ne yapalım ki dünya dönüyor, herkes gibi medya da normalleşmek zorunda.
Son dönemde, medyadaki bazı dönüşümlere rağmen bazı gazeteci ve yazarların hala eski medya düzeninin özlemiyle kıvranmaları aslında tam bir çaresizliğin göstergesi. Hele bazıları var ki, acaba bir mucize olur da eski güzel günlere döner miyiz diye bekliyorlar.
Paşaların manşet siparişleri verdiği, Ergenekon’un toplum mühendisliği projeleri hazırladığı bir sabahla uyanmayı o kadar çok istiyorlar ki... Oysa, ne beyhude bir bekleyiş... Artık karargahtan yeni manşetler gelmeyecek. Bunu bir anlayabilseler, o kadar rahatlayacaklar ki psikolojileri düzelecek.
Mesela, 28 Şubat döneminde başörtülü kızlara büyük kötülükler eden bir kalem, şu günlerde başörtülülere karşı lütfedici bir eda ile farklı bir konfor yaşıyor. “Türbanlı kadınlarla konuşurken hala gözlerine bakamıyor”muş. Acaba, kendisinden ‘helallik’ istemek üzere gelen başörtülü kadınlara, “Yazdığım yazılarla, attığım manşetlerle size büyük haksızlıklar yaptım, mağduriyetler yaşattım” diyerek özür dilemiş midir bilmiyoruz. Çünkü, bugüne kadar yazdığı hiçbir yazıda böyle bir mahcubiyetin ve özrün işaretini görmedik. Aksine, yazısının satır aralarında adeta gösteri yaparcasına, bakın ben ne makbul bir adamım 28 Şubat’ta eziyet ettiğim başörtülüler benim ayağıma geliyor ve beni taktir ediyor havasını vermeye çalışıyor. 28 Şubat’ın rövanşı böyle bir şey olsa gerek...
Biliyorum, 28 Şubat’ta yaptıklarınızdan dolayı kapınızın çalınmayacağı garantisini aldığınız için rahatsınız, ‘türban muhabbeti’ yaparak da dalganızı geçiyorsunuz. Ama şunu bilin ki, geçmişinizle yüzleşmeden, başörtülülerden helalık almadan yani günahlarınızı temize çekmeden asla yeni medya düzeninin bir parçası olamayacaksınız...
STAR'ın yükselişi sürüyor
Haber ve yorumlarıyla, inşaat sektöründe farklı bir çizgiyi yakalayan EMLAK sayfasıyla, özel ropörtajlarıyla ve her Cumartesi üstat Necip Fazıl’ın bir kültür hazinesi olan Büyük Doğu ekiyle basında öncü tavrını sürdürüyor. Ayrıca, Pi Analitik yanlırıyla ortaklaşa hazırlayıp okurlarımıza sunduğumuz DENEME SINAVI KİTAPÇIĞI, STAR’ın rakipleriyle arasındaki kalite farkını net bir şekilde ortaya koymuş bulunuyor.
Bu arada, genç okurlarımızın YGS kitapçığına ilgileri artarak devam ediyor. STAR,12 şubat 2013 Salı günü 228.059 adet net satışa ulaştı.