Şu sıra Türkiye ekonomisinde enerji konusu ilk sırada. Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın Bağdat ziyareti ve bu ziyaret öncesinde, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani’nin ‘enerji anlaşmaları’ için Türkiye’ye gelmesi çok önemli gelişmelerdi bence. Hatta Bakan Yıldız’ın Irak merkezi yönetiminin, Türkiye’ye Basra petrollerinin taşınması ile ilgili yeni bir proje teklifinde bulunduğunu söylemesi, sanıyorum ekonomi ve onun alt başlığı olan enerji meselesinin sınırlarını aşıyordu. Bakan Yıldız, dün Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun kuruluş yıldönümünde de yaptığı açıklamada, Türkiye’nin bundan böyle yakın bölgesindeki hiç bir enerji kaynağına kayıtsız kalmayacağını ve bu konuda gerekli anlaşmaları yapma ve bu kaynakları değerlendirme iradesi göstereceğini yineledi. Yıldız, bu konuda başta ABD olmak üzere, Rusya ve diğer devletlerin bir onay mekanizması olmadığını da bu açıklamasında üstü örtülü bir şekilde söyledi aslında.
Yani Türkiye’nin, K.Irak yönetimi ile enerji anlaşmalarını yaptığını ama bu enerji geçişlerinden, merkezi yönetim dahil, herkesin payını alacağını söyledi. İşte buna bağlı olarak, Bağdat’da Bakan Yıldız’a ‘anlaşıldı başka çare yok, o zaman bizim şu Basra petrollerine de el atın onlar da sizin vasıtanızla Güney Gaz Koridoru’na dahil olsun’denilmek zorunda kalındı. Bu adımlar, tarihi ve yalnız Ortadoğu’yu-Türkiye’yi değil, Avrupa’yı da değiştirecek adımlardır.
Eski oyunu yeni Türkiye bozuyor…
Düşünün yalnız Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattı, günlük1,5 milyon varil kapasiteli ama buradaki randıman 300-400 bin varil düzeyinde. Geçen gün Anadolu Ajansı’ndan Seval Adıyaman çok önemli bir ayrıntıyı yakaladı. BOTAŞ’ın Irak’tan getirdiği petrol, bir yılda, yarı yarıya düşmüş. BOTAŞ bunu teknik nedenlerle açıklıyormuş; teknik olur mu hiç; siyasi engellerle bu düşüyor. Yani başta ABD ve Britanyalı petrol devleri ve bunları takip eden Suudi Arabistan-Rusya cephesi Irak arzını denetliyor ve bu arzın hiç bir şekilde ticarileşmesini istemiyor. Aynı şeyi İran için de söyleyebiliriz. İran’ı mollaların eline, içe kapalı bir savaş ülkesi olarak, bunun için bıraktılar. Bugün Hazar enerji kaynakları, Irak enerji kaynakları, Doğu Akdeniz ve İran enerji kaynakları dünya ekonomisine dahil oluyor. Ve Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Britanya’nın, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da Britanya-ABD ve Rusya’nın bölgede kurguladığı enerji oyunu bozuluyor. Bir önceki oyunu Britanya ve Batı yenilen Osmanlı’nın üzerinden kurgulamışlardı ve askeri vesayet altındaki-oligarşilerin yönettiği ‘eski’ Türkiye’de bu oyunu sürdürmüştü…Şimdi de bu oyunu yine Türkiye bozuyor… Ama oligarşinin, çetelerin yönettiği bir Türkiye değil, TBMM’nin nihayet hakim olduğu yeni Türkiye…
F. Korutürk: ‘Lozan, Türk egemenliğini tamamiyle sağlamaz’
Büyük Britanya İmparatorluğu, Türkiye ile masaya oturacağı Lozan anlaşmasına giderken önüne iki temel amaç koymuştu. Birincisi, bugün Kuzey Irak bölgesinde bulunan-özellikle Musul- enerji kaynaklarının kendi denetimlerine geçmesi, ikincisi Boğazların kontrolünün Türkiye dışında ama Türkiye’nin de ortak olduğu bir komisyona verilmesi… Britanya, Lozan’da bu iki temel amacını da gerçekleştirdi. Ancak bu iki temel amaç, yalnız enerji ve boğazlardan geçiş dışında da Türkiye için çok olumsuz şartlar sağlıyordu… Türkiye’nin 6. Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk bu konuda şunu yazar: Lozan’ı Atatürk, uzun Osmanlı dönemine ait tarihte emsali geçmemiş siyasi zafer olarak nitelemişti.(…)Lozan’ın Türk Boğazları dediğimiz Karadeniz Boğazı-Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı kompleksinde teşekkül eden coğrafi sınırlar içinde Türk egemenliğini tamamiyle sağlamış olamadığı da bir gerçekti. Boğazlar konusundaki bu zaaf Montreux konferansı ve sözleşmesi sonunda ortadan kalkmıştır.” (Fahri S. Korutürk, Montreux Boğazlar Konferansı Tutanakları Sunuş Yazısı. -A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi yayını-1976) –Tabii Montreux Konferansı da Britanya’nın ve Batı’nın Sovyet korkusu nedeniyle gerçekleşmiştir; burada Türkiye’nin bir siyasi iradesi yoktur- Fahri Korutürk, aynı yazısında Lozan’ın Türkiye için çok ciddi bir güvenlik zaafiyeti oluşturduğunu da söyler… Çok haklıdır; çünkü Lozan anlaşması dahil olmak üzere, 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde Ortadoğu ve Hazar coğrafyasında bütün olan biten, -1917 Rus Bolşevik Devrimi dahil- bütün bu bölgeyi güvenlik ve buna bağlı siyasi istikrar açısından şüpheli hale getirmiş ve bölgede ilk aşamada siyasi istikrarsızlık oluşturmuştur. İkinci aşamada ise bölgedeki siyasi istikrar, askeri diktatörlüklerle sağlanmıştır. Irak, Suriye ve Mısır gibi ülkelerdeki Baas partileri ve askeri diktatörlükler bu şekilde ortaya çıkmıştır. Bir bakıma bu bölge, Londra ve Moskova arasında paylaşılmış ve Hazar’dan başlayıp Türkiye’yi geçerek Avrupa sınırına kadar giden geniş coğrafyadaki enerji kaynakları, ülke halklarının ekonomik ve siyasi denetimine hiç bir zaman geçmemiştir. Ayrıca, Türkiye’de bütün bu süreçte güney ticaret yolunu geliştirecek bir yatırım yapmamış ve Hazar, Mezopotamya ve Anadolu’yu Avrupa’ya bağlayan tarihi İpek Yolu’da fiilen kapanmıştır.
Barış ve entegrasyon platformu olarak Hazar Forumları…
Bugün tarihi İpek Yolu, Marmaray gibi projelerle ve Bakü-Tiflis-Kars gibi tren hatlarıyla, Anadolu’da hızlı trenlerle yeniden doğuyor. Ve bu yola Güney Gaz Koridoru bir barış ve enerji hattı olarak ekleniyor…
İşte şimdi, başta Türkiye olmak üzere, bölge ülkeleleri bu başaşağı dönmüş tarihi yeniden ayakları üzerine oturtuyor.Tam bu günlerde Hazar Strateji Enstitüsü, bugün ve yarın İstanbul’da Hazar Forumu’nu düzenliyor. Hazar Forumu, yukarıda bahsettiğimiz iki temel alanı masaya yatırıyor. Birinci olarak, Hazar Bölgesi’nde enerji hatları, enerjiye dayalı yeni sınırların oluşması ve buna bağlı siyasi-ekonomik dengeler, ikincisi ise transit ticaret yolları ve serbest bölgelere bağlı entegrasyon… Bu anlamda Hazar Forumları, öteden beri, barış ve entagrasyon platformlarına dönüşmüş durumda… Çünkü halkların ve ülkelelerin kazan-kazan ilkesi çervevesinde kaynaklarını, zenginliklerini özgürce değerlendirmesi şiarını ayağa kaldırıyor bu forumlar…