2015 Seçimlerine dair en hararetli tartışma başlığı seçim sonuçlarının ne olacağına dönüştü. Bir önceki cümlenin seçimler için kurulacak en anlamsız cümlelerden birisi olduğu muhakkak. Lakin 22 Temmuz 2007 Seçimlerinden bu yana, seçimin en önemli meselesi olması gereken ‘kim kazanacak’ tartışması fiilen anlamsızlaştığı için, 2015 Seçimlerine dair giriş cümlesinde dile getirilen tartışmanın yapılması bile başlı başına yeni bir durum olarak kabul görüyor.
Bu tartışmayı mümkün kılan dinamik ise iktidardaki partinin dışında başka bir partinin seçimleri kazanma ya da iktidar partisinin hemen arkasından seçimlerden çıkma ihtimalleri değil. Zira bütün araştırmalar ve genel beklenti, böylesi ihtimallerin açık bir şekilde söz konusu olmadığını söylüyor. O halde nasıl olurda, seçimi kazanacak ve üstelik kendisinden sonraki partiye göre açık ara kazanacak bir parti varken, bu tartışmalar yapılabilir? Bu durumun tek sebebi parlamenter sistemin iktidar üretme meylinden ziyade, iktidardan uzaklaşma eğilimidir. Buna Türk tipi parlamenter sistemin marazlarını, seçim mekaniğini ve Meclis aritmetik kurallarını ekleyince,
mezkûr tartışmanın rahat bir şekilde yapılabilmesi mümkün oluyor.
Liberal düzeneğin bir iktidar çözümü olarak sunduğu, özünde açık bir iktidar krizi olan ‘koalisyon formülüne’ Türkiye uzunca yıllar katlandı. Dolayısıyla koalisyon fikri de, tecrübesi de ülkemizde bilinmedik bir durum değil. Kaldı ki, cari sistem uzun yıllar istikrara ve iktidar üretme maliyetine ‘koalisyon eğiliminde’ de başarılı oldu. Yıllarca seçimlerden iktidar edecek aktörü üretmek yerine, iktidar krizi anlamına gelen parçalı, anlamsız ve istisnasız, her seferinde krizle nihayete eren düzeneği tekrarlayıp durdu.
Saha araştırmaları bu duruma dair farkındalığın had safhada olduğunu da gösteriyor. Yapılan çalışmalarda, toplumun ezici bir çoğunluğu -yüzde yetmişi- tek başına iktidar görmek istediğini söylüyor. Bu iktidarın kim olacağı sorulduğunda ise yüzde altmış beşi ‘AK Parti’ cevabını veriyor. Dolayısıyla toplumun kahir ekseriyeti, parlamenter sistemin çıktı eğiliminden farklılaşarak, sarih bir şekilde, seçimlerin iktidar üretmesini istiyor. Buna layık gördüğü partinin AK Parti, isminin de tek başına iktidar olduğunu dile getiriyor.
Bu perspektiften bakılarak en geniş tarifiyle başkanlık sistemi tartışmalarına göz atılırsa, toplumsal eğilimin ne yönde olacağına dair de fikir sahibi olunabilir. Muhalefet başkanlık tartışmalarına güncel Meclis tartışmalarını aşacak bir perspektifle bakamadığı sürece, ne cari sistemin aleni marazlarını konuşabilecek ne başkanlık önerilerine karşı tutarlı bir refleks sergileyebilecek.
2015 seçimlerine giderken, Meclis aritmetiği üzerinden konuşulan neticelerin tamamı anlamsız zihin egzersizlerinden başka bir şey değil. Çünkü, sonuçlar ne olursa olsun iki unsur değişmeden, medyatik fantezilerin hayata geçmesi mümkün değil. Bunlar, AK Parti’nin dışında bir partinin seçimleri kazanmadan; aynı şekilde AK Parti’nin dışındaki aktörler beraberce bir iktidar üretmeden karşılığı olacak tartışmalar değil. Her iki unsurun da bu şekilde değişeceğine dair en ufak bir işaret yokken, HDP’ye baraj atlatma seanslarında kendilerini motive ettikçe, milletin de motive olduğunu zannedenlerin ciddiyete yönelmelerini beklemek de naiflik olur.
Meclis aritmetiği oyunlarına düşmüş bir iktidar perspektifinin sahici olma ihtimali bulunmuyor. Bu derin kriz ortadayken, gerçeklikten kopmuş koalisyon analizleriyle bir süreliğine konforlu anlar yaşayabilirler. Lakin 2015 Seçimlerini de aşacak şekilde, parlamenter sistemin kısır döngüsüne dair ciddi bir sorgulamanın yapılması gerekiyor. Bu kriz derinleştiğinde, AK Parti’nin başkanlık önerisinin, oldukça erken bir öngörü olduğu da anlaşılacak. Ve eğer bir değişim imkânı olursa, son siyasal tartışmayı da ıskalamış olacaklar. Bu yönüyle parlamenter sistemin, temsil kabiliyetiyle sınırlı, iktidar ve istikrar krizi üreten yapısının ancak bir tür başkanlıkla aşılabileceğini anlamak bu kadar zor olmasa gerek.