Bugünün (Perşembe), MEB yurtdışı yüksek lisans ve doktora burs başvuruların son günü olduğunu hatırlattıktan sonra bu vesileyle burs programıyla ilgili bazı hususlara değinmek istiyorum.
İyileşmeler
MEB son yıllarda, 1416 sayılı Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkındaki Kanun kapsamında yurtdışında yüksek lisans ve doktora yapan öğrenciler adına ve dolayısıyla bursu çok daha cazip hale getiren çok olumlu adımlar attı. Örneğin, yurtdışında geçirilen eğitim süreleri, memuriyet sürelerinden sayıldı. Burs miktarlarında iyileşme yapıldı. Bütün bu iyileşmelerden dolayı kendilerine müteşekkiriz.
Ancak, takdir edersiniz ki 1929 yılında çıkarılan bir kanunun birkaç maddesindeki değişiklikler, 1416 sayılı kanun çerçevesinde yürütülen burs programını günümüzün ruhuna uygun etkili bir burs programı kılmaya yetmiyor. Dolayısıyla, bursiyerlerin hem yurtdışındaki öğrencilik süresince hem de yurda dönüşlerinde yaşadıkları bazı sorunlar devam ediyor.
Sorunlar
Daha önce de işaret ettiğim üzere, burs miktarları, özellikle evli, hele çocuklu bursiyerler için yeterli değildir. Bursiyerlerin kendileri ve ailelerinin sağlık sigortalarıyla ilgili sorunlar devam ediyor. Yurda dönüşlerde atamalarda zaman kaybı yaşanmakta ve yetişmiş insan kaynağı gerektiği gibi değerlendirilememektedir. Daha önemlisi, bursiyerlerin belli alan ve üniversitelerle eşleştirilmeleri ve ardından ilgili üniversitelere atanmalarının, gerçekten bilimsel bir planlamaya dayal ı olup olmadığı sürekli tartışmaktadır.
Bu sorunlar artırılabilir. Ancak işin olumlu yanı, Başbakan Davutoğlu başkanlığındaki hükümetin üniversitelerdeki öğretim üyesi açığının farkında olması ve üniversitede çalışmayı cazip hale getirmek için akademisyenlerin maaşlarında iyileştirme yapmasıdır. Bir başka olumlu husus, YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya, Üniversitelerarası Genel Sekreteri Muhittin Ataman, MEB Yükseköğretim ve Yurtdışı Eğitim Genel Müdürü Semih Aktekin gibi konunun çeşitli yönlerden muhatabı isimlerin, yurtdışında burslu okumuş akademisyenler olmaları ve dolayısıyla öğrencilerin sorunlarını yakından bilmeleridir.
Yaşanan sorunlar nasıl giderilir?
1416 sayılı kanun kapsamındaki burs programının daha etkin hale getirilmesi için, MEB’den alınıp YÖK veya TÜBİTAK’a devredilmesi konusunda bir ara bir çalışma yürütüldü. Ama sonra bundan vazgeçildi. Neden vazgeçildiğini bilmiyorum ancak programı kim yürütürse yürütsün, programın kapsamlı bir değerlendirmeye tabi tutulmasında fayda vardır.
Bu çalışmalara, MEB, YÖK ve TÜBİTAK gibi ilgili kurumların yanında burstan faydalanan ya da geçmişte faydalanmış kişilerin de destek vermesi son derece önemlidir. 1416 sayılı yasanın değişmesine yönelik Türk Burslular Birliği gibi bursiyerler tarafından kurulan oluşumların da bilimsel çalışmalar yapıp, karar alıcıları bilgilendirmelerinde fayda vardır.
En temel soruları sorarak işe başlamak gerekir. Örneğin, son derece hızlı değişim yaşanan bir çağda bir bursiyerin, hangi alanda eğitim alacağını, hangi ülkede ve üniversitede eğitim alacağını ve en az 5-6 yıl sonra döndüğünde hangi üniversitede çalışacağını belirlemeli miyiz?
Bu sorular, oldukça önemli.
Ayrıntılı bir belirleme yapılacaksa, oldukça kapsamlı bilimsel projeksiyonlar yapılması ve bu projeksiyonlar temelinde planlama yapılması gerekir. Aksi halde, birçok üniversitede insan kaynağı planlaması tamamen rektörün kulaktan duyma çağrışım yönetimiyle ihtiyaç tespit etmesine emanet olacaktır.
Ayrıntılı bir belirleme yapılmayacaksa, daha esnek bir yaklaşım benimsemek gerekir. TÜBİTAK; MEB ve YÖK’e göre çok daha esnek bir yaklaşımla, bursiyerlerin yurtdışındaki çalışma sonrasında Türkiye’ye dönmesini şart koşmaktadır. Böylece TÜBİTAK, “illa şu kamu kurumunda çalışacaksın veya bu bölümde çalışacaksın” gibi bir yaklaşım sergilememektedir.
Sorduğum soruların iyi cevaplanabilmesi, amaçların netleştirilmesine bağlı. Amaç ülkeye belli alanlarda insan kaynağı kazandırmak mı? Yoksa, Hakkari Üniversitesinin Sosyoloji Bölümüne bir kişi kazandırmak mı?
İşin ilginç yanı, her iki yaklaşımda da mevcut iş yapma tarzının değişmesi gerekiyor.