Kalbi atmayıp havlayanlar için merhamet bile ısırılacak kemiktir.
Zalimsiniz... Allah'ın cennetiyle teselli ettiği mazlumları tekmeleyecek kadar zalim. Elindeki ekmeğe özlediği vatanı gibi sarılan Leyla Teyzeyi gördünüz mü?
İnsanın yüzü yaşadığı acıların penceresidir. Kırık pencere, içeride virane bir acının oturduğuna delil. Leyla Teyzenin yüzünde gülümsemekten oluşan kırışıklık var mıdır sizce. O vurup kanattığınız gözünü en son hangi bombalara kurşunlara kapatmıştır, çarşafının etekleri en son hangi ölü kuşları toplamıştır. En son kime bakmıştır yalvaran gözlerle.
Gaziantep'te bir bankın üzerinde otururken, doğmuş ama hala zigot bir cüruf bir kusmuğun tekme attığı 70 yaşında Leyla Teyze. O tekmenin acısıyla bir gözünü kapamış diğer gözüyle bize bakıyordu. Tıpkı kırık penceresinden özlediği vatanına bakar gibi bize bakıyordu.
Bu olayı saç diplerine kadar yazacağım önümüzdeki yazıda. Yazarken dayanamadığım acıları soğusun diye o kırık pencerenin önüne bırakıyorum bazen, bu da onlardan biri. Onun kursağında kalan yaşamak hevesi bırakayım da benim klavyemde yarım kalsın. Ziyaretine gidip elini öptüğümde ve en çok çaresiz ellerini sevdiğimde tamamlayacağım yazımı.
İnsan olmak, Veda Hutbesine vefadır.
Biz, toprağın rengine bakmadan severiz taşın derdini. Merhamet tenimizdir bizim teri de insan. Hicrete karar verdiysek yokuşa takılmayız her dua düze çıkarır bizi.
Rengine bakan insan senin çölündür. Duana bakan insan da senin vahan.
İnsan olmak tencerede kaynayan taşın rengine değil, o taşı kaynatanın derdine bakmaktır.
Yara tende açılan değil kalpte açılan hüzün kuyusudur.
Biz kuyudan ruhları kurtarma derdindeyiz kervana adam toplama derdinde değil.
Bu aşağılık olay karşısında herkes insan şelalesi gibi bulduğu merhamet oyuklarından fışkırıp kelimesi kelimesine "İnsanız" diye haykırdı dün gece.
Biz, Afrika'ya baktığımızda cennet zeytini çocukların yokluk denilen kahvaltı sofrasında Allah'ın göğüne rahmet için nasıl baktığına şahidiz.
Umut gökten yağacaksa göğe,
su kuyularındaysa toprağa bakan hüzün tenli çocuklara şahidiz.
Arakan'da annelerinin ölü göğsünden içtikleri şehadet sütünün beyazını görmeyiz biz.
Biz yaşayamadıkları güzel günlere, hepsi bitmesin diye azar azar yutkundukları yaşamak hevesine şahidiz.
Biz, Bizi Allah'a çağıran Bilali Habeşi imanının rengindeyiz.
Mesele anlaşıldı mı?
Her gün salyalarca hakaret, sayfalarca küfür yağdırdığımız bu mazlum kardeşlerimizin yarası nedir, şimdi anladık mı?
Düşünsenize Hicret yorgunu bu kardeşlerimizin kırgınlığını.
Vatanları liğme liğme edilmiş, eski bir mezar gibi hepsi, açsan içlerini acıları dipdiri.
Hepsinin gözleri penceresi açık unutulmuş perdeleri son rüzgarı toplayan virane evler gibi. Herkes terk ettiği vatanına, özlediği sokaklara benziyor.
Veda Hutbesine
Veda etmediğimizde
Hangi gözyaşı hangi tenden süzülüyor diye bakmadığımızda
Cennetin mültecisi değil gerçek sahiplerinin bu mazlum kardeşlerimiz olduğunu anladığımızda.
Onların çadırlarına bile göz koyan siyasi gevişlerimizden utandığımızda