Yeni döneme ait konuşmamız gereken belki çok fazla başlık var. Ama bunun için önce doğru sorulara ihtiyacımız var.
7 Haziran seçimlerinin bir anlamda kopma noktası, şu ana kadar AK Parti çatısı altında bulunan ve genel bir tanımla dindar veya muhafazakan diye adlandırdığımız Kürtlerin, Türkiye’nin gidişatını değiştirecek şekilde HDP’ye oy vermesi oldu. Başka bir ifadeyle, seçim sonuçlarını Kürtler belirledi. Tek parti iktidarı onların tercihleri sonucunda sona erdi.
Burada olup biten, herhangi bir kesim ya da anlayışın siyasi tercihlerindeki sıradan bir değişim gibi algılanmamalı. AK Parti, çok uzun zamandır Kürtlerin geniş bir kesiminin tercih ettiği siyasi merkezdi ve bu yönüyle belki de dipte devam eden ‘aidiyet’ tartışmasının yeterince farkına varılamadı. Üç genel ve üç yerel seçim, iki kritik referandum; en önemlisi cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu tartışma hep geride kaldı.
Bugün neden ve niçin sorusu için çok geç kalınmış olabilir mi? Bunu henüz bilmiyoruz. Ancak öyle ya da böyle Türkiye’nin bu tabloyu yönetmesi gerekiyor. İşte tam bu noktada bazı sorulara ve bunlarla beraber geliştirmemiz gereken tartışmalara ihtiyacımız var.
Öncelikle, her kopuşta yaşanan bir tehlike, yani ayrılanlarla ilgili kullanılan üslup herşeyden daha fazla önemsenmeli. Suçlama ve belki de en kötü ve yersiz ifadesiyle ‘ihanet’e varan bir söylem; sadece ve sadece kopuşu ve ayrışmayı hızlandıracaktır. Siyaset bir tercihtir. Burada yaşanacak değişimleri zamanında öngörebilmek, tedbir almak, yeni yollar açmak da siyaset sanatının olmazsa olmaz incelikleridir.
Acilen, ödünç oy tartışmasını, bu yönde ortaya çıkan suçlamaları, bunlar etrafına örülen tezleri bir kenara bırakıp; Türkiye’de yaşayan insanların aidiyetleri etrafında yeni tanımlara ve arayışlara yol almalıyız. Bu yeni aidiyet tartışması, birilerinin ısrarla çekmeye çalıştığı ‘pay kavgası’ tuzağından da uzak olmalı; bir tarafı inşa ederken bir başka tarafı yıkacak noktaya gelinmemelidir.
Öte yandan siyasi merkezde artık hatırı sayılır bir yer edinen HDP’nin de, elde ettiği bu başarıyı bir anlamda unutarak, az önce sözünü ettiğimiz tartışmaya katkı sağlaması çok daha büyük önem taşıyor. Ben geldim, bana da yer açın demekten öteye geçip; daha fazla siyasi ve sorumluluk almak zorunda. Bagajındaki tüm ağırlıklara rağmen.
AK Parti için önemli sorulardan birisi, yakın tarihe kadar Kürtlerin en çok tercih ettiği parti iken, şimdi böyle bir kopuşu nasıl gördüğüdür. Bunu kabullenmek ayrı bir konu. Ama yeniden o kuşatıcı kimliği kazanmak için adım atmak istiyor mu, bu soruya cevap vermek zorunda. Cevabı aranması gereken bir başka soru, üç dönemdir iktidar olan bir siyasi partinin, böyle bir kopuşu neden öngöremediğidir. Acaba hangi gerekçeler ya da tercihler buna yol açmıştır? Kimler bunun önünde engel olmuştur? Bu sorular cesurca tartışılmalıdır. Basit bir etnik kopuş mazereti, AK Parti ölçeğindeki bir parti için yetersiz bir cevaptır.
Bu sorunun cevabına katkı sağlayacak bir başka soru, dindar veya muhafazakar diye adlandırdığımız Kürtlerin, HDP üzerinden verdikleri siyasi mesajın, onların kimliklerini nasıl etkileyeceğidir. Elimde bir veri yok. Ama bahsettiğim kesimlerde özellikle genç nüfusun HDP tercihinin çok daha yüksek oranlarda olduğunu tahmin ediyorum. Bunu ayrıca konuşmak üzere not edelim.
Bunları konuşmaya devam edeceğiz. Sormamız gereken soruları daha fazla ertelemeden.