Diyarbakır Kulp'ta yaşanan Kaymakam-İmam tartışması sıradan bir hadisenin ötesinde anlamlar taşıyor.
Cuma hutbesinde Şehitlerle ilgili kısmı okumayan imama tepki gösteren Kulp Kaymakamı bir anda hedefe oturtuldu. Bir kaymakamın farklı kesimlerce hedef konması ister istemez bize Derik Kaymakamı Şehit Muhammet Safitürk'ü hatırlattı. Terör örgütüne ve uzantılarına karşı görev yapmanın zor olduğu bölgede bir mülki idare amirinin bir din görevlisiyle yaşadığı durum "mayınlı alanda" olduğumuzu gösteriyor.
Ülkemizde Diyanet'e karşı çıkan birçok kesim var. Gerek keskin laikler gerek bazi lokal dini gruplar devletin dini alandaki varlığından rahatsızlar. Bu keskin zümreler Diyanet teşkilatının işlevini gayet iyi biliyorlar ve bilhassa bu sebepten karşı çıkıyorlar. Toplumsal bütünleşmeye katkı sağlayan bu teşkilatı eleştirmek serbest ancak yine de varlığı çok önemli.
Türkiye'de dindar nüfus, ayrılıkçı hareketlere ve sapkın dini gruplara karşı Diyanet'in çatısı altında gerçek bilgiye ulaşmakta. Diyanet İşleri Başkanlığımızın 100. yılında kurumun sapkın ve ayrılıkçı hareketlere karşı ne anlama geldiğini herkes görmek durumunda.
PKK ve siyasi çizgisi Kürt toplumunun dindarlığını yok edemediği için söylem değiştirdi.
Başlangıçta Marksist-Leninist ideolojiyi benimseyen örgüt daha sonra bilimsel sosyalizmi benimsediğini ilan etti.
Dindar Kürt toplumunun devletle olan bağını koparmak için uzun süre din/dindar karşıtı tutum sergileyen örgüt sonraki yıllarda taktik değiştirdi.
Terör örgütünün lideri Öcalan İslam konusunda hakarete varan sözler etmişti. Hz. Muhammed'in hayatına dil uzatan Teröristbaşı Museviliği ve Hristiyanlığı daha üstün görerek İslam'ın Kürtleri ezdiğini vurgulamıştı.
Aradan geçen zaman örgütün söylem değişikliğine neden oldu. Kürt toplumunun İslam'a ve dolayısıyla camiye olan bağlılığı, tarih boyunca içinden çıkardığı ulemanın etkisi Batı'dan beslenen ayrılıkçı hareketi zorda bıraktı.
Yakın dönemde HDP, Halklar ve İnançlar Komisyonu kurarak Demokratik İslam Masası oluşturdu. Demirtaş'ın babasını uğurlarken "yıldızlar yoldaşın olsun" diyen DEM Parti yönetimi aldığı tepki karşısında sarsılmıştı. Demirtaş ise Ocak ayındaki savunmasında "Bu toprakların medeniyeti İslam medeniyetidir. Türkiye sosyalistinin bir kısmı bunları bilmez, bilmediği için de topluma ulaşamaz. Bizi var eden bu topraklarda İslam medeniyetidir. Komünist de sosyalist de milliyetçi de olsa hepimizin medeniyetinin parçasıdır. İslam medeniyeti geri falan değildir" diyerek kültürel hayatta İslam'ın yerini öne çıkardı.
HDP siyasetinin toplumu İslam'dan uzaklaştırma ve böylece Türkiye'den ayrıştırma çabaları aksine sosyal dokuda zemin bulmamakta. Zaman zaman yapılan açıklamalarla içeriye başka Avrupa'ya başka mesajlar verilmekte. Partinin programında Avrupalılara hoş gelecek ifadeler varken her ilçede bir din adamı görevlendirdiğini ve dindar kesimlere ince mesajlar verdiğini biliyoruz.
Henrich Böll Vakfı'nda yayınlanan bir raporda şu ifadeler geçiyor: İddia edildiğinin aksine, PKK ve Öcalan'ın İslam'a popülistçe yaklaşmaktan ziyade, onu iktidarın elinde bir koz olmaktan çıkarmaya yönelik hamlelerde bulunduğu söylenebilir. PKK "reel İslam"a karşı konumlanırken İslam'ın mazlumlar lehine önermelerini kendi ideolojisiyle harmanlamaktan çekinmiyor. Bunun için de İslam'ın kültürel birikimine ve bireysel olarak deneyimlenmesine vurgu yaparken, cemaat ve devlet eliyle kullanılan İslam'a karşı çıkıyor."
Türkiye'de merkezileşmenin getirdiği tartışmalar devam ediyor. Merkezi otoritenin eğitimden dini alana kadar etkisi tartışılabilir. Meseleyi özgürlükler bağlamında değerlendirirsek müdahaleci bakıştan hemen herkes rahatsız olacaktır. Nitekim darbe dönemlerinin tek tipçi kimlik politikaları terkedilmiş ve demokratik adımlar atılmıştır. Ancak terörle mücadele sürecinde toplumsal bütünleşmenin önemi malum. Terörizmle mücadelede toplumu bilinçlendirmek ve gençleri kandıran örgüte karşı okullarımız/camilerimiz çok önemli. Bu alanı başıboş bırakarak örgütü yeniden filizlendirmek isteyenler mayınlı alanda gezindiklerini fark etmeli.