CHP yönetimi ‘Külliyeye giden CHP’li’ tartışmasından sonra tüm partililere konuşma yasağı getirdi.
Durum o kadar kötü, o kadar utanç verici, o kadar gülünç ki, konuşulan her şey CHP’yi aşağıya çekiyor.
Ankara gazetecilerinin yazıp çizdiklerine göre CHP’liler tam bir psikolojik çöküntü içerisindeler. Yerel seçimlerden sonra elde ettikleri motivasyon yerle bir olmuş durumda. O kadar seviyesiz bir oyunun içine düştüler ki, bulaşan çamura batıyor.
Kumpası kuranlar Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı ve CHP’nin potansiyel adayı İnce’yi hedef almışlar ama bomba ellerinde patlamış. Rezillik diz boyu… İddiayı yayınlayan gazeteden gazeteciye, iddiayı köpürten genel başkandan parti sözcülerine kadar herkes en az hasarla meseleden kurtulmaya çalışıyor. Bir sıvışma hali var. Muhtemelen kumpası kuranlar da ölü taklidi yapıyor. Kumpası kuranından, yayana, büyütenden, savunana kadar tüm aktörler eleştirileri savuşturmanın derdindeler.
Bu yüzden tek çare olarak susmayı, konuşmamayı, konuşanı da engellemeyi seçtiler. M. İnce’ye bile meseleyi kapattırdılar.
Oysa susma politikasını önce Kılıçdaroğlu’na uygulamaları gerekirdi. Kemal Kılıçdaroğlu grup konuşmasında hiç konuşmasa daha iyiydi. Herkesin özür beklediği bir ortamda karşı tarafı suçlamaya devam etmek zararı daha da büyüttü. Olay tüm çıplaklığıyla ortada ve olayın içindeki herkes ricat etmeye çalışıyor, Kılıçdaroğlu kalkıp Külliye’yi kumpasla suçlamayı sürdürüyor. Milletin aklıyla dalga geçer gibi, mesnetsiz salvolara devam edip kendini gülünç duruma düşürüyor. Kuyruğu dik tutmaya çalışıyor ama Erdoğan’ın dediği gibi bir tüy de o dikiyor. Üstüne üstlük bir de çıkıyor ‘dedikoduyla siyaset yapılmaz, ülkenin başka meselesi mi yok’ gibi tam da kendisine yöneltilen eleştirileri Erdoğan’a yöneltiyor. Buna psikolojide ‘yansıtma’ deniyor sanırım.
Ağır psikolojik bir rahatsızlık olan yansıtmanın siyasetteki karşılığı politik yansıtmadır. Siyasetçi kendisine yöneltilen eleştirileri pişkin bir şekilde rakibine yöneltir; kendisine yapılan suçlamaları umursamaz bir şekilde başkasına yapar; kendisinin kusurunu-hatasını karşısındakine yükler.
Bu kadar açık bir çarpıtmayı elbette bütün toplum görür ve şaşırır kalır, bu ne saçmalıktır böyle diye… Ama politik yansıtma hastalığına düçar olan siyasetçi algılama, kavrama, değerlendirme yetisini kaybettiği için düştüğü durumun vahametini anlamaz. Çok çabuk çark etme, gerçek ortaya çıkmasına rağmen yalan serisini devam ettirme, aynı şeyleri çevirip çevirip söyleme gibi davranışlar bu algı kaybının bir sonucudur. Bu psikolojik hal elbette sahibine bir konfor sağlar. Ne isterse konuşabileceğini düşünür, canının istediği gibi takılır. Toplum ise olan biteni şaşkın gözlerle izler.
Bu kumpası kuranlar CHP liderinin bu psikolojiyle hiçbir şeyin altında kalmayacağını hesaba katıyorlar herhalde… Çünkü bir süredir Kılıçdaroğlu’na türlü yalanlar fısıldanıyor, türlü manipülatif bilgiler istihbarat gibi sunuluyor. Anlaşılan FETÖ veya derin devlet kalıntısı kimi figürler istihbari bilgi diye Kılıçdaroğlu’nu dolmuşa getirip sürekli mayınlı alana sürüyorlar. Sonuçta nasıl olsa Kemal Bey bu yansıtma haliyle meseleden sıvışır diye bakıyorlar. Kaçacak yer kalmayınca da konuşma yasağı geliyor.
Son günlerde iki konuda konuşma yasağı gelmesi veya meseleyi gündemden düşürmeye çalışmaları açık bir haksızlık ve yanlış yapma halini ortaya koyuyor. Birincisi Meclis’teki ‘kadına haddini bildirin’ tartışmaları, ikincisi ‘Külliye’ye giden CHP’li yalanı… İki konuda da mayına bastığını düşünen CHP aman ha kıpırdamayın alarmı veriyor.