Yazımızın başlığına bakıp da “...yazar burada ‘sandal sefası’ demek istemiştir lakin harfler yamuk düşmüş kağıda...” demeyiniz. Bilerek ve isteyerek ‘Sandalet Sevdası’ dedim. Maksadım sandalet uğruna yol gözlemiş, gün saymış Maviş’in hikâyesini anlatmak.
Maviş, kendine ad olan mavi gözlerini kocaman kocaman açarak konuşan, yerinde duramayan, yanakları al al olmuş, az bulmuş az yemiş çok bulmuş çok yemiş bir çocukluk geçirmiştir.
Almancısı pek çok olan bir köyde doğmuştur. Akrabalarının neredeyse tamamı Almancıdır.
Maviş okul çağına gelince elini yüzünü yıkayıp saçını taramışlar, önlüğünün cebine temiz mendil koymuşlar. “Okul yolunda sağa sola sürtünmeden akşam eve hem sen hem önlüğün tek parça halinde gel” diye nasihat etmişler.
Maviş okulda kendine adıyla yani ‘Sinan’ diyerek anılmasına pek mutlu olmuş. Defterine yazılar yazdıkça, resimler çizdikçe okulu pek sevmiş. O günlerde annesi demiş ki ‘Sana sandalet getirecek bizim Almancılar. Hele ecik sabret. Maviş ayağındaki naylon ayakkabılara bakmış. “Sabredelim bakalım ne olacaksa?” demiş.
Günler geçmiş Almancılar gelmiş ama sandaletler gelmemiş. Maviş’in yol gözlemiş olması Almancıların hiç umurunda olmamış. Mahsusçuktan özür dilemişler. “Seneye söz olsun iki çift getireceğiz biri lacivert biri de güvez olacak.” demişler.
Maviş, “Eh öyle olsun bakalım.” demiş. Naylon ayakkabılarından gelen varc vurc seslere aldırmadan okula gidip gelmiş. Bazen derslerde dalıp gidermiş bu sandaletler nasıl şeylerse artık ta Almanya’dan geldiğine göre mühim bir şeydir diye düşünürmüş.
O günlerde okulda renkleri öğrenirken laciverti duyunca ayağa fırlamış Maviş ve “...örtmenim bana sandalet gelecek aha bu lacivert renginde olacak bir çifti de güvez” demiş. Öğretmen gülümsemiş ama sınıf epeyce gülmüş. “Sen kimsin de ta Almanya’dan gelme ayakkabı giyeceksin sefil Maviş. Hem söyle bakalım sandalet nasıl bir şeydir?” demişler.
Maviş yutkunmuş ama bir cevap dökülmemiş dilinden dişinden. “Sandaletin nasıl olduğunu bilmem ama çok güzelmiş yani” diyebilmiş...Sonra öğretmen tahtaya sandaletin resmini çizmiş. Maviş bakmış ki sandaletin önü arkası açık. Kafasına takılmış; “...nasıl olur bu şekilde yağmurda yaşta nasıl giyilir?” diye düşünmüş bir zaman. Eve gelince annesine sormuş. Annesi gönlünü almış Maviş’in. “Oğlum sandaletler hele bir gelsin yaz baharda giyersin sıkma canını” demiş. Maviş o gece yatmadan evvel biri lacivert, biri güvez olan sandaletlerini düşünürken aklına gelmiş. “Bizim Almancılara mektup yazsak. Sandaletlerin önü arkası kapalı olanından getirseler. Burada yaş yağmurda giymek zor olur” Bu fikrini annesine açmış. Ananesi başını okşamış. “Benim akıllı Mavişim mektubu kim yazacak? Benim okumam yazmam yok ki...” demiş. Maviş de henüz zar zor okuyabiliyormuş ama yazması pek kıtmış. “Anne o zaman ben okulda derslerin dalına asılayım da tez zamanda yazmayı belleyim. Almancılar gelmeden mektubumuz yazılsın.” demiş. Maviş’in böyle cüce horozlar gibi dik dik konuşması Annesinin hoşuna gitmiş. Isırarak sevmiş Maviş’i...
Maviş artık Almanya’ya mektup yazmak derdiyle ha bire okuma yazma alıştırması yapıyor, fişleri ezberliyormuş. Ama fişlerde işe yarayacak cümle yokmuş ki. “Ali ata bak, koş Ali koş.” Maviş dayanamamış parmak kaldırmış. “Örtmenim sandalet nasıl yazılır onu bellet. Almanya’ya mektup gidecek. Biz burada Ali’nin topu peşindeyiz.” Öğretmen Maviş’in ne demek istediğini pek anlamamış ama sınıf epeyce bir gülmüş.
Teneffüste öğretmen Maviş’in derdini anlayıp onun dilinden Almanya’ya mektup yazmış. Ve ucu kapalı ayakkabı istemiş. Mektubu alan Maviş koşarak eve gelmiş. Mektubu babasına vermişler. O da “...ben postaya veririm” diyerek cebine koymuş. Maviş artık kuşlar kadar ferahlamış pır pır eden yüreği ile ucu kapalı sandaletini beklemeye başlamış.
Aradan aylar geçmiş bir gün Annesi çamaşır yıkarken mektubu bulmuş. Meğerse Maviş’in babası mektubu hiç postaya vermemiş. Mektup pantolonun arkada cebinde geze geze hoşaf olmuş. Maviş’e göstermeden mektubu saklamış annesi. Maviş ayakkabıları gelince onları nereye koyacağına varıncaya dek hesap etmiş. “Bir gelse şu sandaletler ben onları cila boya ile parlatırım ki tüm sınıf çatlar hasedinden.” diyormuş Maviş.
Zaman dolmuş Almancılar reçele gelen karıncalar gibi bir bir izne gelmişler. Hepsinin çantasını bavulunu kasabın kedisi gibi gözlemiş Maviş. “Bir çift sandalet çıkar mı acaba?” diyerek.
Ama Almancılar sandaletten hiç bahis açmamışlar.
Maviş annesine hem ağlamış hem söylemiş. “Ana hani sandaletler? Biri lacivert biri güvez, uçları da kapalı hani nerdeler? Acaba uçları kapalı olsun dedik diye mi getirmediler? ”
Annesi Maviş’i sakinleştirmek istemiş ama Maviş koşarak çıkmış dışarıya ve eline geçirdiği taşları sofra başında yarenlik eden Almancıların tepesine yağdırma başlamış. Bir yandan da bağırıyormuş.
“Almancılar sizin yapacağınız iş batsın. Hani la benim sandaletler. Tüm sınıfa rezil olurum ben. Size göre hava hoş. Örtmenim sorarsa ne derim ben. Arkadaşlarım zaten dalga geçmeye hazırlar. Hani la benim sandaletlerim...”