Yunanistan’la Doğu Akdeniz ve Ege’de gerilim tırmanıyor.
Yunanistan, Avrupa Birliği’ni arkasına alarak Türkiye’ye efelenirken, aslında birilerinin oyununa geliyor. Yani Yunanistan birilerini arkasına aldığını sanıyor ama birileri onu fena halde dolduruşa getirip öne sürüyor.
Mesele sadece Yunanistan ile Türkiye’nin yetki alanlarına yönelik bir gerilim değil.
Fransa’dan Körfez ülkelerine kadar birçok ülke ayrı bir hesap görmek istiyor.
Türkiye’nin Savunma Bakanımız Akar’ın ifadesiyle ‘uluslararası özne’ olması, küresel hamleler yapan bir güç’e dönüşmesi birilerini rahatsızlık veriyor.
Suriye ve Irak’tan Libya’ya kadar birçok ülkede aynı anda operasyon kabiliyeti kazanan Türkiye’nin askeri kapasitesi birilerinin uykusunu kaçırıyor.
Karadeniz’de doğal gaz bulan, Doğu Akdeniz’de haklarının peşini bırakmayan Türkiye’nin ekonomik istikbali ve hak arama gücü birilerinin canını sıkıyor.
Libya’da istediğini alamayan ve Türkiye’nin kararlı hamleleriyle oyunları boşa çıkan ülkeler bu sefer Yunanistan üzerinde Türkiye’yi köşeye sıkıştırmaya veya canını yakmaya çalışıyor.
Anlayacağınız Yunanistan mayın tarlasına sürülen bir kukla pozisyonunda.
Bu hafta iki önemli günün yıl dönümü kutlanıyor. Birincisi Malazgirt zaferiyle Anadolu’nun vatanımız olması, ikincisi 30 Ağustos zaferiyle vatanımızın düşman işgalinden kurtuluşu…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yapılan Başkomutanlık Meydan Muharebesi ve Büyük Taarruz sonucunda önce Yunan askerleri Ege’ye döküldü, ardından diğer düşmanlar Anadolu’dan temizlendi.
Atatürk’ün, ‘Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!’ emri vermesi bir vizyonun ve ileri görüşlülüğün tezahürüdür. Bu emir, Akdeniz’in parçası olan o zamanki adıyla Adalar Denizi’ne yönelik bir emirdir ve hedefinde Akdeniz vardır.
Bir yanda Atatürk’ün vizyonu, diğer yanda Akdeniz’de ne işimiz var diyen CHP’nin vizyonu!
İlber Ortaylı bu emri şöyle ifade eder: “Başkomutanlık Meydan Muharebesi'ndeki süratli hareket emri, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti'nin doğal sınırlarının Akdeniz olması üzerinde yoğunlaşıyordu.
Dokuz asırlık Türk tarihi, Orta Asya ve Horasan ikliminden Akdeniz'e yönelmeyi ve ulaşmayı amaçlamaktaydı. Binaenaleyh, imparatorluğun bu mirasının elden çıkmasını Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın ne askeri dehası ne de medeniyet tarihi anlayışı uygun görürdü.
Ordulara yönelik ‘İlk hedefiniz Akdeniz'dir’ emri işte bu konuyla ilgili kesin bir emirdir ve meydan savaşının kazanılmasından dokuz gün sonra ordular İzmir'e bu emirle girmişlerdir.”
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu işgalci Yunan askerlerinin denize dökülmesinin ardından gerçekleşti, Türkiye Cumhuriyeti’nin istikbali de Mavi Vatan’daki haklarımıza göz dikenlerin bu denizlerden uzaklaştırılmasıyla mümkün.
Küçücük adalarla Türkiye’yi boğmaya çalışan Yunanistan’ın bu pervasızlığı ve taşkınlığı kabul edilemez.
Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki, Ege’deki ve kendi karasularındaki hakları bir bütündür ve uluslararası hukuk çerçevesinde bu haklar korunmak durumundadır.
Bu yüzden Türkiye’nin çıkışlarını bir maceracılık, hamaset, tehlikeli sularda yüzmek olarak değil, anasın ak sütü kadar helal olan Mavi Vatanı’nı ve meşru haklarını korumak olarak görmek gerekir.