Hayır. İnsanın içi soğumuyor.
İsrail’in Gazze sahilinde top oynayan çocukları nasıl bilerek öldürdüğünün görüntüsü zihinde dönüp duruyor. Cennete koşan çocukların az önce neşeyle oynadıkları kumlara düşüşü... Dizlerinden vurulan o güzel çocuğun dünyaya o son bakışı...
İnsanın içi boydan boya kesiliyor. Acısı öfkesi dinmiyor.
Hayır. Mavi Marmara’nın Gazze’ye varma amacı ve kararlılığı da, şehitlerin aziz hatırası da aynı durulukta kalacak. Halel gelmez onlara. İstenilse de halel getirilemez çünkü niyetler, tercihler, söylenenler, her şey kayıtlara girdi. Aksi, Kiramen Katibin’den şüpheye düşmektir, haşa.
Erdoğan’ın one minute çıkışı da, Türkiye devletinin ve toplumunun Mavi Marmara duruşu da sadece Filistinlilerin ve Gazzelilerin değil tüm ümmetin duasıyla karşılandı. Bu da kayıt altında.
Ama evet, İsrail’in bir terör devleti olduğu gerçeği de değişmeyecek.
İsrail’in Filistinlilerden çaldığı topraklar başta olmak üzere adi suçlardan ve cinayetlerden oluşan siciline Mavi Marmara şehitlerini de eklediğini haykırma ihtiyacımız ve kararlılığımız hiç değişmeyecek.
Neden değişsin? Bunu söylemekten geri durmamızı gerektiren bir sebep mi var?
Filistinlileri haklı davalarında yalnız bırakmak, onların özgürlüğü ve iyiliği için çabalamaktan vazgeçmek değil Türkiye ile İsrail arasındaki son gelişme.
Anlaşma bir sonuç, kaçınılmaz bir zaruret.
Nedir o zaruret?
Malum 2010’da Türkiye, Mavi Marmara saldırısı sonrasında ilişkilerini keserken üç şart koşmuştu İsrail’e. Özür, tazminat ve Gazze ablukası.
Üçünde de asgari şartın yerine geldiği bir vasata varmışsanız ve en önemlisi Türkiye’nin elinin Filistinlilerin Gazzelilerin üzerinden eksilmesinin bedelini yine Filistinlilerin ve Gazzelilerin ödediğini, hayat şartlarının eskisinden çok daha zor hale geldiğini görüyorsanız bunu uzatmazsınız. Uzatmamalısınız.
Amaç İsrail ablukası altında en temel ihtiyaçları dahi karşılanmayan Gazze’ye nefes aldırmak değil mi?
Amaç İsrail’in yıktığı hastaneleri, okulları, evleri, camileri yeniden inşa etmek, alt yapıyı tamam etmek değil mi? Bunu yapacak olmanın nesi kötü ve yanlış olsun?
İHH yönetim kurulu üyesi Osman Atalay’ın aktardığı bilgilere göre abluka altındaki 1.8 milyon nüfuslu Gazze’de işsizlik yüzde 50’den yüzde 80’e çıkmış. 100 binden fazla insan evsiz. Temiz içme suyu, elektrik ve uygun barınma şartları yok ve bir an önce temini gerekiyor.
Ayrıca nüfusun yarısı 18 yaş altı çocuklardan oluşuyor ve bu çocuklar yoklukla ve travmalarla baş etmenin yanı sıra onlar için en temel ihtiyaç olan eğitim imkanından da yoksunlar.
Çocuklar üzerinden Gazze’nin geleceğine kast edildiğini görmek ve onları kurtarmak için bir şeyler yapmak mümkünken yapmamak asıl hata ve vebal değil midir?
Evet, Gazze’deki İsrail ablukası kalkmalıdır. Bunu savunalım, ne gerekiyorsa yapalım ama Gazzelileri ablukanın kalkacağı güne en sağlıklı şekilde ulaştırmayı da azımsamayalım.
Ayrıca Gazzelilerin Türkiye’den ve Erdoğan’dan razı ve müteşekkir olduğu noktada, her daim Filistinlilerin karşısında İsrail’in yanında olan Paralel’e uyup Erdoğan’a yüklenmeye kalkmak da ne oluyor?
2010’da Mavi Marmara’yı yola çıkarma gerekçesi ne idiyse bugün Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerini normalleştirme gerekçesi de odur. Türkiye her şartta, daima Filistinlilerin yanında olacaktır. Aksini ima ya su-i zan ya açıkça iftiradır.