Dünkü Hürriyet’te görmüş olabilirsiniz. Türkiye’nin eski Tel Aviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol, Pazartesi günü raflara çıkacak olan kitabında iki ülke ilişkilerinin yakın tarihinde yaşanan tüm gerilimlerin yanı sıra, Mavi Marmara baskının ardında Mısır istihbaratının olabileceğini de anlatıyor.
Çelikkol, Mavi Marmara’daki bir Mısırlının son anda Türkiye’ye giden uçaktan isteğiyle indiğini, Mısır büyükelçiliği yetkilileri tarafından havaalanından alınarak ülkesine gönderildiğini söylüyor. Mısır istihbarat teşkilatının o zamanlar başında olan Ömer Süleyman’ın bir hafta önce İsrail’e gelerek Mavi Marmara’yı da konuştuğunu ve uçaktan inen kişinin Mısır istihbaratından olduğunu daha sonra öğrendiklerini belirterek baskının arkasında Mısır yönlendirmesi olabileceğini ihtimalini vurguluyor.
Çelikkol’u böyle düşünmeye sevk eden İsrail’in her şeyi son derece planlı programlı yaparken, Mavi Marmara’ya böylesine orantısız bir güçle saldırmaya kalkışması. Onun tahmini gemide silah bulunduğu bilgisinin Mısır tarafından İsrail’e iletilmiş olabileceği yönünde.
***
İki ülke arasında özellikle de Mübarek döneminde var olan sıkı ilişkinin niteliğini düşündüğümüzde, Mavi Marmara’nın daha sonra Mısır limanına gitmek için dümen kırdığını göz önünde bulundurduğumuzda, üstelik de Gazze’ye asıl ambargoyu Mısır’ın uyguladığını dikkate aldığımızda, Oğuz Bey’in tahminin tahminden ziyade doğrulanmamış bilgi olduğunu söyleyebiliriz.
Kitabı henüz okumadığım için bunun daha ötesinde bir kestirimde bulunmak istemem. Emekli olduktan sonra, hatta daha da önce, Kültür Üniversitesi’nde ders vermeye başlayan ve meslektaşım olan Oğuz Bey’in Perşembe günü gazeteci, yazar ve akademisyenlere okulda yapacağı sunumu merakla bekliyorum.
Ama bu olayın arkasında diğer bilgi ve belgelerle Mısır ya da başka bir ülkenin yönlendirmesi çıkarsa hiç şaşırmam. Ancak Mavi Marmara baskının ardında kim ve ne olursa olsun, Türkiye’nin de, İsrail’in de bu olayı artık arkasında bırakması gerektiği gerçeği değişmiyor. Bir an önce diplomatik temsil karşılıklı olarak yükseltilmeli, ilişkiler normalleşmeli.
İki ülke tabii ki her konuda anlaşamayacak. Fakat unutmayalım ki hiçbir ülke diğeriyle her konuda anlaşamıyor. Türkiye Rusya’nın Suriye ya da Ukrayna politikasını benimsemiyor, ama ilişkilerini de kopartmıyor. Aynı şeyleri Amerika için de söylemek mümkün. Amerika’nın kişi olarak da, ülke olarak da sevmediğimiz, benimsemediğimiz politikaları var.
***
Fakat onunla da ilişkilerimizi kopartmıyoruz. Tam tersine sağlamlaştırmaya, derdimizi Amerika’da anlatmaya çalışıyoruz. Onlar da Türkiye’ye bayılmıyorlar. Buna rağmen başkan yardımcıları gelip Kıbrıs’ta Türk tarafının çıkarlarını savunuyor, Türkiye’nin çözümün parçası olarak gördüğü Maraş gibi bir sorun için baskı yapmıyor. Dahası KKTC Cumhurbaşkanı’nı jest yapıp makamında ziyaret ediyor.
Beğensek de beğenmesek de tüm bunlar Türkiye diplomasisinin, başta Davutoğlu olmak üzere Dışişleri Bakanlığı’nın başarısıdır. Bu başarıların sürmesi, Türkiye’nin etkili olabilmesi, çıkarlarını koruyabilmesi için İsrail’le de, Ermenistan’la da, hatta Mısır’la da her şeyden önce “normal” diplomatik ilişki içinde olması gerekir.
Ben, içinde pek çok sorun ve gerilimden mustarip olan Türkiye’nin dışarısıyla ilişkilerini normalleştirmesi, eski sorunlarının siyasi yükünü daha fazla taşımamasının şart olduğuna inanıyorum. Umarım 23 Nisan açılımı ile başlayan süreç diğer alanlara da yansır, Türkiye zihnen de demokratikleşir, otoriter eğilimlerin güçlendiği, gazetecilerin baskı altında olduğu ülke görüntüsünden kendini kurtarır...