israil’in Mavi Marmara görüşmeleri için oluşturduğu heyet dün ilk ziyaretini yaptı Ankara’ya. Heyetin başında Başbakan Netanyahu’nun ulusal güvenlik danışmanı Yaakov Amidror ve özel danışman Joseph Ciechanover vardı. Bu nedenle heyetin düzeyi tatmin edici bulundu.
Başbakan Netanyahu, ülkesi adına bizzat ve ABD Başkanı Obama’nın şahitliğinde Başbakan Erdoğan’dan özür dilemiş, tazminat ödeme ve Gazze’ye yönelik ablukayı kaldırma sözü vermişti. Bu heyetin görevi, İsrail’in Mavi Marmara gemisine düzenlediği askeri saldırının ardından Türkiye’nin şart koştuğu ‘tazminat’ın çerçevesini belirlemekti. Dışişleri Bakanlığı’nda yapılan teknik görüşmelerden sonra heyet, sürecin siyasi sorumluluğunu üstlenen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’la da bir araya geldi.
Her iki görüşmeyle ilgili ilk bilgiler, görüşmelerin ‘olumlu’ geçtiği yönünde.
Bu beklenen bir şeydi. Çünkü İsrail artık Türkiye ile ilişkileri yeniden kurmayı çok önemsiyor. Üç yıldır kesilen ilişkilerin yeniden eski halini alması için uzun ve zorlu bir süreç gerektiğini en iyi Netanyahu yönetimi biliyor ve sürecin hemen başlamasını istiyor. Bu yüzden Ankara’daki ilk görüşmeye İsrail tarafı oldukça hazırlıklı geldi.
Heyetler arası görüşmelerde, ilişkilerin normalleşmesine hizmet edecek bir ‘protokol taslağı’ ortaya çıktı. Bu taslak, iki ülke yönetimlerine de danışılarak oluşturuldu. Üç sayfadan oluşan protokol taslağında tazminat miktarına ilişkin herhangi bir ifade yer almadı, daha çok görüşmelerin genel çerçevesini belirleyen bir yol haritası niteliğinde olmasına dikkat edildi. Protokol taslağı Türkiye ve İsrail’de başbakanlara sunulacak ve üzerinde çalışılacak. Son haline hükümetler karar verecek.
İki taraf da taslak halindeyken protokolün içeriğinin sızmaması konusunda hassas. Bu anlaşılır bir şey. Özellikle Türkiye tarafı, Mavi Marmara şehitlerinin ailelerinin tazminat adından bile rahatsız olduğunun bilincinde.
Görüştüğüm bir kaynak, süreçle ilgili şu değerlendirmeyi yaptı: “Mavi Marmara bir sivil insan hakları girişimiydi. Otuzu aşkın ülkeden çok sayıda insan hakları aktivistinin tek hedefi, Gazze’de Filistinlilere insanlık dramı yaşatan İsrail’in ablukasını kırmaktı. Ve bunu İsrail’in meşru sınırlarını zorlayarak değil, gayrımeşru olarak kontrol altında tuttuğu uluslararası sulardan yapmak istediler. Ancak İsrail buna silahla müdahale etti. Türkiye bu ‘meşru’ girişimin bu ‘yüce’ ve ‘insani’ hedefini asla gözardı etmez. Dahası, küçültülmesine, değersizleştirilmesine yönelik yorumlara neden olabilecek bir adımı da atmaz. İsrail ile ilişkilerin kesilmesi ‘devletten devlete’ bir tepkiydi ve yeniden başlatılmasının şartları en başta konuldu. Bunlardan geri adım atılmadı ve İsrail Başbakanı, özür diledi, diğer iki şartı da kabul ettiğini açıkladı: Tazminat ödemek ve Gazze’ye yönelik ablukayı kaldırmak. Şimdi devletin yapacağı iki iş var: İsrail devletinin ödeyeceği tazminatlarla ilgili süreci yürütmek ve Gazze’ye yönelik ablukayı kaldırıp kaldırmadığını takip etmek. Türkiye bugün tazminatla ilgili heyetle bu nedenle görüşüyor; şehitleri için pazarlık etmek için değil. Türkiye, Mavi Marmara şehitlerinin ‘Gazze’ye ablukayı kırmak’ hedefinin asıl olduğunu hiç unutmadı. Bu yüzden başlatılan görüşmeleri bir ‘para pazarlığı’ olarak değerlendirmek şehitlere de, insan hakları aktivistlerine de hakaret olur.”
Geçtiğimiz hafta Avrupa’daki Türk medyasıyla buluşmasına eşlik ettiğim Bakan Arınç da bu hassasiyeti dile getirmişti. O yüzden, bugün bu görüşmelerde sürecin bir ‘protokole’ bağlanması yolunda önemli bir uzlaşma sağlandığını duymak sevindirici. ‘Tazminat’ konusunun süreci baltalayacak bir istismar malzemesi haline getirilmesi kimsenin yararına olmayacak.
Dileğimiz, bu görüşmelerin başarıya ulaşması ve 23 Nisan’ların Gazzeli çocuklar için de bayram olması. Bu sabah çocuklarınızın bayramını kutlamayı unutmayın.