Başbakan Erdoğan, dershanelerin dönüştürülmesi yahut kapatılması konusunda maruz kaldığı abartılı ve kaba-saba tepkilerden haklı olarak yaka silkiyor; ama bunlar ne ki?
Mavi Marmara hakkındaki tartışmada bizim ne İngiliz ajanlığımız kalmıştı ne Alman ajanlığımız ne de İran ajanlığımız.
Gemimizi görmeye gelen birçok öğrenci de terörist sempatizanı damgası yiyip, kaldıkları yurtlardan ayrılmak zorunda kalmışlardı.
Suçumuz (!), Siyonist İşgal Rejimi İsrail’in Gazze’deki gayri meşru ve alçakça otoritesini tanımamaktı.
Böyle bir şeyin suç olamayacağını bize verip veriştirenler de biliyorlardı aslında.
Nitekim, Telaviv’den İstanbul’a dönerken (2 Haziran mıydı?) uçakta bulduğum Zaman gazetesinde, Mavi Marmara’nın yere göğe sığdırılamadığı 7-8 makale okumuştum.
Sonra Fethullah Gülen Hocaefendi o acayip “otorite” çıkışını yaptı ve Mavi Marmara birdenbire tu kaka oldu!
Vicdan, izan, kardeşlik muhabbeti anında ‘uluslararası angajmanlara’ kurban edildi ve o korkunç tezvirat başladı.
Dokuz şehidimiz vardı, çok hassastık; yine de, o gün bize demediklerini bırakmayan -bugün de başbakanımıza demediklerimi bırakmayan- kardeşlerimize cevap verirken onlar gibi haddi aşmadık, kardeşlik hukukunu koruduk.
Korumaya devam ediyoruz.
İHH Başkanı Bülent Yıldırım’ın geçen Çarşamba günü Yeni Akit gazetesinde yayınlanan beyanatı kardeşçe bir eleştiridir mesela.
Gazze üzerindeki gayri meşru İsrail hegemonyasını meşru otorite gibi gören / gösteren ve o “otorite”ye saygı duyulması gerektiğini vazeden Hocaefendi ile onun bu tavrına istinaden Mavi Marmara düşmanlığı yapan kardeşlerimize can alıcı bir soru soruyor Bülent Yıldırım: ‘Siyonist işgal rejimini itaat edilmesi gereken meşru otorite olarak kabul edebiliyorsunuz da, bu ülkenin seçimle gelmiş hükümetini ve Başbakan Erdoğan’ı mı kabul edemiyorsunuz?’
Bülent Yıldırım’ın beyanatından kesitler:
“Geçmiş dönemde bir otorite tartışması yaşanmıştı... Mavi Marmara gemisi katılımcıları olarak hepimiz otorite açıklamasından dolayı yaralanmıştık. Çok üzüldük... O gün, otorite konusunu çok abartan, hak ve adaletten öteye götürüp en önemli makam olarak gören söylem, bugün ister istemez onu gündeme getirenleri vurdu. Halk da bu çelişkiyi sürekli olarak gündeme getiriyor.”
“Siyonist İsrail oluşumunu otorite olarak görenlerin bugün hükümetle girdikleri tartışma yersizdir.”
“Otorite, eğer haksızsa, ona başkaldırmak ve doğruyu hatırlatmak önemlidir. Fakat, dershaneler konusu bu şekilde algılanamaz.”
“Yaşanan tartışmaları, insanların birbirini yıpratması olarak görüyoruz. Bir an önce bu lüzumsuz durumun sonlandırılmasını bekliyoruz.”
***
Mesele dershanelerden ibaret değil tabii.
Şimdilerde hükümete ‘Dershane de dershane!’ diyerek insafsızca saldıran kardeşlerimiz, uzun süredir başka başka gerekçelerle de insafsızca saldırıyorlardı zaten.
Konuşmak pek içimden gelmiyor, Bülent Yıldırım’ın dediği gibi “bir an önce bu lüzumsuz durumun sonlandırılmasını” tercih ederim, ama böyle giderse hepsini konuşmamız gerekecek.
Artılarıyla-eksileriyle, hakkaniyetle, kardeşliğimizi ve dostluğumuzu unutmadan, yoldaşlığımızı ihya etme arzusunu ve azmini koruyarak konuşabilirsek ne mutlu bize.
Cenâb-ı Hakk’tan zihin açıklığı ve lisan-ı münasip dileyelim.