Mavi Marmara Davası İstanbul’da başladı. Gazze’ye insani yardım götüren çok uluslu konvoydan Mavi Marmara gemisine yönelik İsrail saldırısı, hala hafızalarımızda taptaze. Dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Rau Aluf Gabiel Ashknazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom, İstihbarat Başkanı Amos Yadlin ve Hava Kuvvetleri Komutanı Avishay Levi’nin yargılanmasına Salı günü başlandı: Dava İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bugün de devam ediyor. Saldırıda hayatını kaybedenlerin yakınları, insani yardım konvoyunda İsrail terörüne maruz kalan kişiler, davaya “ müdahil”olmak üzere salonu doldurdular.
Davanın müdahilleri kuşkusuz bunlardan ibaret değil. Vicdan sahibi herkes, nihai manada bu davanın müdahilidir. Çünkü saldırı, sadece katledilen dokuz kişiye, sadece yardım filosundaki gönüllülere karşı değil, tüm insanlığa, insani yardım fikrine karşı işlenmiştir...
1- Filo, uluslararası yardım kriterleri ve teamülleri içinde, yasal akreditasyonlar çerçevesinde yola çıkmıştır. 2- Saldırı, uluslararası sularda gerçekleşmiştir. 3- Mavi Marmara’nın uluslararası sularda bu şekilde hukuk dışı bir saldırıya uğrayacağını önceden tahmin etmek mümkün değildi. İsrail’in 1968’den beri Filistin’de işlediği vahşete rağmen...
Yine de uluslararası yardım dediğimiz performansın önceden tahmin edilemeyen engellerle, istenmeyen sonuçlarla karşılaşma ihtimali her zaman açıktır.
Temiz niyetlerle gerçekleşen pek çok yardım organizasyonu, Mavi Marmara’nın yaşadığı hukuksuzluklara benzer şeylere maruz kalabilmektedir. Arakan ve Bangladeş’teki yardım faaliyetlerinde gözaltına alınanlar, Yemen’deki karışıklıklarda tutuklanan Türk öğretmenler, buldozerlerin altında ezilen Rachel Corrie, yardım için gittikleri Kenya’da, Somali’de bulaşıcı hastalıklar sonucu ölümün eşiğine gelen yardımseverler gibi... Gönüllülüğün karşı karşıya gelebileceği öngörülmez değişik sınavlar her zaman vardır.
***
İnsan kendi nefsi sözkonu olunca daha cesur olabiliyor. Ben öyleyim. Ama söz konusu kendi çocuklarımsa veya başkalarının çocukları da olabilir aynı cesaretim anında eriyor, korkak birisine dönüşüyorum. Analık böyle bir şey, evladınıza isabet eden/edecek her ihtimal sizi misliyle tedirgin ediyor. Ama kader, elbette annelerden ve annelerin merhametlerin de güçlü, emir Büyük yerden geliyor. Tedbir, bir iş vuku gelmeden evvel alınır, başa geldiğindeyse sabırlı bir tevhiddir bizden beklenen. Peygamberler annelerden geri kalmaz merhamet ve tedbir konusunda. Hz. Peygamber, Bedir Harbinde dua ederken öylesine şiddetle yakarıyordu ki sırtındaki hırkası yere düşecek kadar. Aniden bir rüzgar çıktığında bile selamet için iştiyakla dua ederdi Allah Resulü (s)... Haşa, korktuğu için mi? Hayır, O, ümmetine karşı çok hassas olduğu ayetle sabit Son Elçi’ydi.
***
Mavi Marmara Davasının açılışıyla birlikte eski bir tartışma yeniden gündeme geldi. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin tedbirler manasında söylediği cümleler, bazı çevrelerce filodaki gönüllülerle ciddi bir ayrılık olarak sürüme sokulmuştu. İHH’daki arkadaşlarımız bu duruma çok üzülmüştü, sabırla ve metanetle karşılamalarına rağmen. Lakin Hocaefendi’nin, bir Allah dostu olarak, tıpkı peygamberlerin ve annelerin o yatışmaz kalp çarpıntılarına benzer bir merhamet ve derhal tedbir almak istiğrakıyla davrandığını da seziyorum. Adı üstünde sezgidir benimkisi. Ne İHH’nın ne Hizmet’in sözcüsü, temsilcisiyim, haddim yok. Ama tevhidi ve kardeşliği imani hakikat bilen bir kız kardeşiniz, bir anneniz olarak, özellikle gençlerden, tefrikaya düşmemelerini rica ediyorum, tüm kalbimle...
Mavi Marmara davası geldiği süreçte, artık milli bir davadır. Hatta insanlığı ilgilendiren bir davadır. Şimdi bize düşense, bu davanın adalete, hakkaniyete ve barışa hizmet etmesi için çabalamaktır. Siz bu yazıyı okurken, ben duruşma salonunda olacağım.