-'Might make right/ Güç haklı gösterir...-
Bugün Amerikan emperyalizmin 'amiral gemisi' durumunda olan Hükümet'in 'kaptan köşkü'ne, 4 yıl aradan sonra Trump yeniden oturuyor.
Bizdeki resmî ve gayri-resmî yayın organlarında, bir takım yorumcular 'Trump güzellemesi' yapmakta neredeyse yarışa geçtiler. Netenyahu'ya baskı yapabileceğine dair hayalleri gerçek olacakmış gibi...
Çünkü HAMAS'la Siyonist İsrail rejimi arasında 'rehine takası' konusunda yapılan anlaşmayı iktidardaki son demlerinde Joseph Biden, 'Ben sağladım' derken; Trump 'Hayır... Benim gelişim sağladı bunu...' diye güç gösterisinde bulunuyor.
Bunu yaparken, bazı yorumcular geçen hafta, Trump'ın Netenyahu'ya ağır hakaretler ettiğini de hatırlatıyorlardı.
Evet, 9 Ocak günü, ABD'li ekonomist Prof. Jeffrey Sachs, Trump'ın paylaştığı bir videoda, Netanyahu'yu, 'ABD dış politikasını manipüle etmekle ve Ortadoğu'da "bitmeyen savaşlar" düzenlemekle suçlayarak, "Netanyahu bugün bile bizi İran'la savaşa sürüklemeye çalışıyor. O, bizi bitmeyen savaşlara sürüklediği için derin karanlık bir 'O... çocuğu..." ifadesini kullandığını belirtiyordu. "Wall Street Apes" isimli haber hesabından yapılan bu paylaşımın, Trump tarafından niye yeniden yayınlandığı ise belirsizliğini koruyor.
Halbuki, 18 Ocak akşamı Trump, yaptığı açıklamada, 'Netenyahu'yla telefonla görüştüğünü ve -Başkanlığına başlamasına ramak kalmışken, o en son andan önce- NBC News kanalında telefonla katıldığı bir programda, ona, "Sadece yapman gerekeni yapmaya devam et. Bu işin (Gazze'deki savaşın) bitmesi gerekiyor. Biz bunun bitmesini istiyoruz, ama yapılması gereken her neyse onu yapmaya da devam edin." dediğini net olarak ifade ediyordu ve bu arada, muhatabı zâhiren gizli şekilde, 'Bize saygı duymazlarsa kıyamet kopar! Kullandığım birincil kelime saygıdır. Amerika Birleşik Devletleri saygı görmeli. Eğer bize saygı duyarlarsa, bu ateş-kes süreci devam eder. Eğer saygı duymazlarsa kıyamet kopar!" diyordu. Burada 'aba altından sopa gösterilen' herhalde, Siyonist İsrail rejimi değildi.
Kaldı ki, Trump gibi damadının bir Yahudi olması'nı gururla belirten ve dahası, vergi kaçakçılığıyla suçlanan ve 2020'de Başkanlığı'nın son demlerinde affettiği dünürü, /damadının babası Charles Kushner'i, şimdiden ABD'nin Fransa büyükelçisi olarak belirlemesi ve bütün bunların, onun Siyonist ideallerle ne kadar içli-dışlı olduğunu göstermeye yeterken; onun Netenyahu'ya ve emsali liderlere ve İsrail'e baskılar yapacağını hayal etmek en hafif tabiriyle safdillik olur. Kaldı ki, biz, 'İsrail diye bir devlet yok, Amerikan emperyalizminin Doğu Akdeniz'deki uzantısı olduğu'nu belirtiyoruz ısrarla...
*
Kaldı ki, Trump'ın, bütün bu birbiriyle ilgisiz söz veya davranışlarıyla Amerikan toplumunda bir 'aptallaştırma' operasyonunu gerçekleştirdiğine dair yazılar da yazıldı.
Nitekim 5 Ocak 2025 günü, USA TODAY isimli yayın organında yayınlanan bir yazıda, bu konuda, -özetle-:
*Trump, aptalları - ciddiye alınan insanlara dönüştürdü ve yeni yılın ilk gününde New Orleans'ta, halkın üzerine bir kamyonun sürülmesiyle 15 kişinin öldüğü ve 200 kişinin yaralandığı terör saldırısının ardından Trump, saldırıda öldürülen saldırgan -'Amerikan ordusunda eski bir subay olan ABD vatandaşı olduğu halde, göç ve göçmenler aleyhinde nutuk attı. Bu aptalcaydı ve aptallığı kabul edilebilir hale getirdi. Aptallık zekâyla ilgili değildir, cehaleti seçmekle ilgilidir.
*Daha fazla ayrıntıya girmeden önce, "aptallık" derken neyi kastettiğimizi açıklığa kavuşturmak için belirtelim ki, Trump'ın etrafına topladığı insanların çoğu, eğitimli ama aptal insanlar!' deniliyordu.
*
Evet, Trump, ne yapacağı belli olmayan ve müthiş bir 'gücetapar' kişi... Daha şimdiden, Kanada, Grönland, Panama ve Meksika gibi coğrafyaların aslında ABD'ye ait olması gerektiğini patavatsızca söyleyebiliyor; gücünün yettiğine inandığı her meselede haklı olacağının; yani, hak ve haklılık kavramının aslî ölçüsünü sergiliyor. İngilizcedeki meşhur deyimle, 'Might makes right/ Güç haklı gösterir!'
Evet, materyalist dünyanın ölçülerine göre hareket ederseniz, bu böyledir.
Biz Müslümanlar, hak kavramını gücümüze göre belirlemeyiz. Hak mefhumumuzun temel ölçülerini Kur'an-ı Kerim ve Nebevî Sünnet belirler ve bu ölçülere göre hakkımız olmayanı da asla isteyemeyiz, çok güçlü olsak bile...
Ama elbette böyle bir dönemde, bizim değerlerimize savaş açanların seviyesinde en azından onlar kadar güçlü olmakla sorumluyuz. Aksi halde, güçsüz bir haklılık, hak kavramını batıl durumunda göstermeye vesile olur ve batıl ve zâlim olanlar da sahip oldukları güçleri 'hak' mertebesine yükseltirler.
Materyalist ve gücetapar olanlarla, biz Müslümanlar arasındaki temel farklılıklardan birisi de budur.
*
*