Küçük bir hafıza kaybına uğramış.
Hatırlamıyormuş. Erdoğan’ın, güya Baykal’a ait kaseti izlerken çekilmiş görüntülerini kimin getirdiğini hatırlamıyormuş.
Kemal Kılıçdaroğlu’ndan söz ediyorum.
Detaya girmeden önce konuyu hatırlayalım:
Deniz Baykal, katıldığı bir televizyon programında, “Size göre kaset komplosunda cemaat parmağı var mı?” sorusu üzerine şöyle bir açıklama yapmıştı: “Bir şey söylemek için elde kanıta ihtiyaç var. O günkü yüksek siyasi iradenin talimatı, onayı, kararı olmadan böyle bir iş yapılamaz. Ben bu kanaatimi ilk gün söyledim, bugüne kadar o kanaatimi değiştirecek hiçbir somut gelişme sağlanamadı. Gizli tanık ifadeleri gibi iddiaların doğru olmadığını ben biliyorum. Bununla ikna
olmuyorum. İkna olmaya hazırım. Hükümet somut bir şey getirsin. Cemaat demekle olmuyor. Ya bir itirafçı ya da bir delil bulsun. Bu konuyu aydınlatacak iki isim vardır. Biri zamanın başbakanıdır. Bir de Sayın Kılıçdaroğlu’na sorulsun. Çünkü o, Başbakanın o kaseti seyrederken görüntüsünü izlediğini söyledi. ‘Gözlüğünü takıp’ diye anlattığı, gördüğünü iddia eden ana muhalefet partisi başkanı var...”
İki ismi işaret ediyordu Baykal:
Biri dönemin Başbakanı Erdoğan, diğeri Erdoğan’ın o görüntüleri izlediğine dair görüntüleri izlediğini söyleyen Kemal Kılıçdaroğlu.
Deniz Baykal’ın zikretmediği (ya da zikretmekten çekindiği) üçüncü bir odak vardı: Pensilvanya.
Çünkü malum kaset ortaya çıkar çıkmaz, Pensilvanya’daki zat, “Bu durumun cemaatimizle bir ilgisi yok” demeye getiren bir açıklama yapmış, Baykal’ı temin yoluna gitmişti. Baykal da gayet mutlu bir şekilde şu açıklamayı yapmıştı: “Hocaefendi beni aradı, bu konunun bizimle bir ilgisi yok dedi. Kendisine müteşekkirim.”
Bizi bu yazı bağlamında, şimdilik, Baykal’ın işaret ettiği ikinci isim, yani Kemal Kılıçdaroğlu ilgilendiriyor. Çünkü, kasetçilerle ilişkisini itiraf etmişti.
Şöyle demişti: “Ben gözlerimle gördüm. Erdoğan’ın bir değil, birden fazla kaseti izlediğini gördüm. Kendisine o kasetleri servis edenler, aynı zamanda Erdoğan’ı da videoya alıyor. Bana böyle bir kaset olduğunu söylediler, getirdiler, önüme koydular, ben de izledim.”
Baykal’ın işareti ve Kılıçdaroğlu’nun itirafı üzerine, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Çünkü üç hususun aydınlığa kavuşturulması gerekiyordu:
BİR- Baykal’a komplo kuran şebeke, aynı zamanda Erdoğan’ın bu görüntüleri izlerken videosunu çekmiş. Kılıçdaroğlu’nun ifadelerinden bu sonuç çıkıyor.
İKİ- Kılıçdaroğlu, Baykal kumpasından sonra Erdoğan’ın görüntülerini kaydeden şahıslarla yahut bu şahıslara yakın olan kişilerle bir araya gelmiş, kapalı kapılar ardında bir görüşme gerçekleştirmiş.
ÜÇ- Kılıçdaroğlu’na kendisine bu görüntüleri getiren kişileri tanıyor.
Bir önceki yazımda da sormuştum.
Kim bu “görüntüleri getirenler?”
Kılıçdaroğlu niçin açıklamıyor bu isimleri?
Niçin kaset komplosunun failleriyle irtibatlı olduğu belli bu kişileri koruma yoluna gidiyor?
Niçin bu kişiler hakkında suç duyurusunda bulunmuyor?
Bu soruları sormuş, Kılıçdaroğlu’nu atalete iten üç ihtimalden söz etmiştim: Ya yalan söylüyordu, ya “komplocular”la ortak çalışıyordu, ya da “olmayan” görüntüler üzerinden Erdoğan’a şantaj yapıyordu.
Beklenen oldu. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bir soruşturma başlattı. Kılıçdaroğlu’nu da “tanık” olarak ifadeye çağırdı.
Kılıçdaroğlu, önce ifadeye gitmeyeceğini söyledi, sonra da avukatı aracılığıyla yazılı bir ifade gönderdi.
Hatırlamıyormuş.
Kendisine o görüntüleri getiren kişileri hatırlamıyormuş.
Bu gibi durumlarda, genellikle, “karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar” deyişi hatırlatılır ama Kemal Bey’in yaşadığı hafıza kaybını bu deyişle açıklamak, onu “masum” göstermek anlamına gelir.
Çünkü Kemal Bey masum değil.
Hem o görüntüleri getiren kişileri tanıyor, hem de onlarla teşrik-i mesai halinde.