Mesleğe başladığım yayın organında mizah yazan bir arkadaşımız vardı, yazdığı yazılardan birinin başlığı "Su böreği yesem yarıyor" idi. "Su içsem yarıyor"dan mülhem kendini bilmez bir şuursuzlukla hareket edenleri tarif için atılmış bir başlık. CHP'nin durumu biraz buna benziyor. Zayıflamaya çalışırken uyguladığı her diyet bilakis kilo almasına yol açıyor.
Son zamanlarda yaptığı atraksiyonlar, Kemal Kılıçdaroğlu'nun yurt dışı seyahatleri, yol üstü duraklarda verdiği hamburger molaları, önce TSK'yı kimyasal silah kullanmakla suçlamak ardından emniyet ve jandarma teşkilatını uyuşturucu kaçakçısı ilan etmek...
Birisi Kemal beye "O kadar agresif siyaset yap ki Erdoğan mecburen seni muhatap alsın. Böylece 6'lı masada sivrilirsin ve seni aday göstermek zorunda kalırlar." aklını vermiş.
Öyle anlaşılıyor ki 6'lı masanın cumhurbaşkanı adayını da Erdoğan'ın belirlemesini bekliyorlar. Siyasi tembelliğin geldiği son nokta.
6'lı masada taht kavgaları
Bunları daha çok konuşacağız. Gerçi zaman çok hızlı geçiyor, AK Parti yazı sahada geçirdi. Cumhurbaşkanı durmaksızın çalışıyor. Anketler AK Parti ve Erdoğan'ın oylarının son 2-3 aydır ciddi anlamda arttığını gösteriyor. Ama muhalefetin acelesi yok belli ki. "Yıpratmamak için adayımızı açıklamıyoruz" bahanesinin arkasına saklanarak masa altında ha bire birbirlerini tekmeliyorlar. 6'lı masa kendi içindeki taht kavgalarına son verirse adayını belirleyecek. Tabii bu arada atı alan Üsküdar'ı geçecek, o ayrı.
Kemal Kılıçdaroğlu; Genel Başkan koltuğuna oturtulduğu ilk günden itibaren FETÖ'nün eline tutuşturduğu yalan belgeleri okumak ve yanına aldığı danışmanlarının lafını dinlemek yerine kendini en sert şekilde eleştiren köşe yazarlarının verdiği tavsiyeleri ayıklayıp kendine siyaset belirlese şu anda o masaya muhtaç olmadan Erdoğan'ın karşısına tek başına çıkabilecek güçte zaten olurdu.
Vereceğim örnek kısmen böyle bir şey; hala vakit var. Zira yarına ertelediğin her doğru senin yarına da mal oluyor.
Kürtleri inkar ve asimilasyondan PKK sözcülüğüne
Cumhuriyet Halk Partisi'nin Kürt sorunu ile ilgili yaklaşımına bu nazarla bir bakalım isterseniz.
Bugün aday belirleyemeyişlerinde en birinci amil siyasetsizlik konforuna kapılmış olmaları. Ne demek bu? "HDP'den oy gelecek PKK'yı kızdırmayalım." Kürtleri PKK parantezine alan büyük bir ihanet ve şuursuzluk!
Önce şunu soralım; "CHP'nin müspet manada Kürt sorununa dair bir politikası oldu mu?"
Ama bundan da evvel bir konuda politikası olmak ne demek onu bir anlayalım.
Bence CHP'nin Tek Parti döneminde bir Kürt politikası vardı. İnkar ve asimilasyon üzerine kurulu bir politika...
Ve bu politika PKK diye bir örgütün oluşmasına ve büyümesine zemin oldu. Bugün hala bu örgütün Kürtler üzerinde kurduğu baskı ve vesayetle mücadele ediyoruz.
AK Parti bugün geriye dönüp eleştirdiğimiz noktaları olsa da Cumhuriyet tarihinde bir ilk olarak askerlerin vesayetinden çıkardı ve siyasetin gündemine taşıdı.
Yani bu konuda siyaset yaptı, risk aldı. Ama şunu başardı, şehit anneleri ile oğlu dağa götürülmüş annelere birbiri yaşını sildirdi.
CHP siyaset yapamaz çünkü...
Peki 'yeni CHP'nin Kürlerin sorunlarına dair bir politikası var mı? PKK ile nasıl mücadele edecek? İş birliği yaptığı HDP'nin bir takıp talepleri var; özerklik istiyorlar. Suriye'deki PKK kantonlarını destekliyorlar. Peki ya CHP?
PKK'nın Kandil'den verdiği ültimatomlara boyun eğerek yeri geldi SİHA'lara, yeri geldi tezkereye hayır dedi.
"Kürtleri inkar ve asimilasyon"dan "PKK sözcülüğüne" uzanan sıra dışı bir çizgi!
Bunun temelinde yatan temel neden CHP'nin bir siyasi parti olmaması ve dolayısıyla siyasetsizliğini. CHP siyaset yapmıyor. Siyaset yapamıyor. Siyaset yapamaz zaten.
Hele bugün!
Altı benzemezle bir masada oturuyorsanız siyaset yapmanız zaten mümkün değildir.
Görünmeyen ortaklarınızdan biri PKK diğer FETÖ ise siyaset değil ancak sözcülük yapabilirsiniz. PKK ve FETÖ'nün sufleleriyle konuşursanız da milletten onay alamazsınız.