Hafta sonu Cenevre’de Suriye’nin geleceği için önemli bir toplantı yapıldı. Birleşmiş Milletler’in malum beşlisinin yanı sıra Türkiye’nin de katıldığı toplantı, şimdilik‘Suriye’de ne olacağını değil, ne olmayacağını’gösteren bir yol haritası çıkardı önümüze. Diğer katılımcıları saymıyorum; ama İran ve Suudi Arabistan’ın davet edilme-diğinin altını çizelim.
Rusya, neredeyse tüm gücüyle asıldığı Suriye konusunda Cenevre’ye giderken ‘Esad’ın gitmesi yönündeki herhangi bir plana evet demeyeceğini’ ifade etmişti.
Öncelikle şu gerçeği hatırlamakta yarar var. Şu ana kadar Rusya ve Çin’in içinde yer aldığı bir plan ya da adım başarılı olamadı. Başarı bir yana, her şey daha da içinden çıkılmaz hale geldi. Buna rağmen bu iki ülkenin esasen ‘Esad sonrası’nı konuşan bir toplantıda masada olması bile başlı başına önemli sayılabilir.
Evet, Cenevre toplantısında BM Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın planı ‘genişletilerek’ devam ettirilmesi, ‘ulusal geçiş hükümeti’ kurulması, aynı zamanda Beşar Esad’a kapının açık bırakılması yönünde karar çıksa da, bunun pratik karşılığı olmadığını hepimiz biliyoruz.
Nitekim az önce muhalefetin temsilcisi olan Suriye Ulusal Konseyi, BM’nin ‘Ulusal Geçiş Hükümeti’ kurulması için önerdiği ‘yeni’ barış planını zaman kaybı olarak tanımladı ve şunu ilan etti: ‘Beşar Esad ve yönetimiyle asla müzakere etmeyeceğiz.’
Bunun anlamı açık. Rusya’nın ‘Geçiş hükümeti sürecinde Esad’ın olması’ tezi karşılıksız kaldı. Cenevre metninde vurgu yapılan ‘ortak rıza’nın taraflarından birisi kendi tavrını ilan ettiğine göre, bakalım Rusya yeni dönemde ‘Esad’sız bir çözümde ısrar edecek mi, göreceğiz.
Öte yandan Beşar Esad’ın bir İran televizyonuna verdiği mesajlar, özellikle de kendi iktidar dönemi boyunca neden reform yapamadığını anlatan sözleri dikkat çekici. Esad, 11 Eylül olaylarını, Irak ve Afganistan işgallerini, 2006 savaşını, Gazze’deki süreci işaret ederek
‘Tüm bunların ülkesi üzerinde oluşturduğu baskı nedeniyle’istediği gibi hareket edemediğini anlatıyor.
Bir de önümüzdeki takvime bakalım. Siz bu satırları okurken, Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve ekibi Kahire’de olacak. Burada Suriye Ulusal Konseyi’nin temsilcileri ile görüşmeler yapılacak. Bu görüşme, tüm yara beresine rağmen ‘yeni’ Kahire’de gerçekleşiyor. Mısır’ın yeni devlet başkanının, Beşar Esad’dan gelen tebrik mesajını reddettiğini tekrar hatırlayalım. Bundan sonraki süreçte Mısır’ın adını daha çok duyacağımızdan eminim.
Öte yandan SUK’un yeni başkanı Abdulbasit Seyda. Bildiğiniz gibi Seyda bir Kürt ve Suriye muhalefeti adına onun oynadığı role bu özelliği üzerinden bakmak da yararlı olabilir.
Takvimin ikinci ayağında Suriye’nin Dostları toplantısının yapılacağı Paris var. Rusya ve Çin yine davetli, ama kuvvetle muhtemel yine katılmayacaklar.
Yakın zamanlarda hep vurguladığım gibi. Zaten Suriye’deki ‘derin yapı’ Esad ailesini kurban vermeye hazır. Sadece pazarlıkta elini yüksek tutmaya çalışıyor. Rusya’nın da eninde sonunda bu noktaya geleceğini, elbette süreçte etkin olmak kaydıyla, şimdiden söyleyebilirim.
Tüm bunlardan daha önemli iki sorun var. Birincisi ‘geçiş süreci’nin aktörleri kimler olacak ve adı Esad olmasa bile eski rejimin profilini yansıtan isimler orada yer alacak mı? İkincisi, bununla bağlantılı olarak, Suriye’nin geleceğinde geniş kesimlerin yer almasını sağlayacak bir anayasa ve seçim süreci inşa edilebilecek mi?
İşte Türkiye ve Mısır’ın masada kuvvetle elinde tutması gereken başlık bu. Gerisi teferruat.