Play-off ile marka değerini artırma düşüncesi eski köye yeni adet getirmeye çalışmaktan başka bir şey değil. Geçtiğimiz günlerde de yazdım. Futbolun lokomotifi ülkelerde play-off uygulanmıyor! İngiltere'de yok, Almanya ile Fransa'da da yok. İtalya ve İspanya'da da yok. Futbol dünyasının majör liglerinde, yani 'yarıştığın liglerde' yok. TFF başkanı Sayın Mehmet Büyükekşi boşuna incelemesin. Durum net olarak ortada. Açık ve net belli ki bunu isteyen yayıncı kuruluşlar. Kurum açıkça ifade edemeyeceği bu dileğine bir kılıf uydurmaya çalışıyor ve kulüpler ve kamuoyunun nabzını yoklamak için TFF'yi öne sürüyor.
Marka değeri nasıl artar?
Marka değeri kaliteli hakemler, başarılı bir ödül ceza modeli, adil yönetim ve futbol iklimi, güçlü sponsorluklar ve özellikle de Avrupa kupalarında başarı ile oluşur. Marka değerini parlatmak topyekün bir çalışma gerektirir. Bunu da kısa, orta ve uzun vadeli olarak planlamak ve hayata geçirmek lazım. 'Ben yaptım, oldu' diyerek yola çıkarsanız korkarım bugünleri bile arar hale geliriz. Hala ülke içindeki icraatlar ve yayın gelirleriyle markalaşma ve gelir artışı gerçekleşeceğini düşünmek büyük hayal. Yerel düşüncelerle bu kısır döngünün içinden çıkılması çok zor görünüyor maalesef. Ülke futbolunu kurtarmak, ona dikkat çekmek istiyorsak önce bakış açısını değiştirmeliyiz. Sosyal medya atışmaları, taraftarlar ve yöneticilerin sığ tartışmaları futbolumuzu hiçbir yere götüremeyeceği gibi bizi daha da geriye atar. En son İstanbulspor ve Galatasaray arasında oynanan lig maçında gördük. Milyonlarca dolar harcanan stadın çim bakımlarını bile yaptıramayıp, yeşil boya ile sararan bölgeleri boyadık! Sahadaki oyuncular yeşile döndü resmen.
Katar örneği
Arap ülkeleri, futbol yatırımları sayesinde hem ülkelerinin imajını değiştiriyor hem de ilgi çekmeyi başarıyor. Elbette Türkiye'nin bir petrol ülkesi gibi yatırım yapabilmesi ekonomik anlamda mümkün değil. Ama atılacak en önemli adım altyapı ve oyuncu yetiştirmeyle (ki ülkemizdeki genç nüfus göz önüne alındığında mümkün görünüyor) Türkiye'nin genç yetenek akademisine dönüşüp bu gençlerin Avrupa'ya transferini sağlamak. Böylece ülkenin futboluna dikkat çekmek ve gelir sağlamak mümkün olacaktır.
Gelin, çok yakınımızdaki Arap ülkelerinin dünyanın ilgisini çekmek için attığı marka değeri adımlarını inceleyip örnek alalım. Katar'ın markalaşma stratejisinin ilk adımı, büyük uluslararası (dünya kupası) etkinlikleri organize etmek oldu. İkinci adım, Avrupa'daki futbol kulüplerinin satın alınmasıydı. Üçüncüsü ise 2003 yılında Al-Jazeera Sport kanalının (Aralık 2013'te adı "beIN SPORTS" olarak değiştirildi) oluşturulmasıydı. Spor kalitesinin mükemmelliği, Katar'ın stratejisinin bir başka önemli adımıydı. Bu amaçla, 2005 yılında Brezilya'dan Pele, Arjantin'den Diego Maradona ve Almanya'dan Franz Beckenbauer gibi futbol dünyasının en büyük isimlerinin katıldığı bir törenle "Aspire" adında bir gençlik akademisi kuruldu. Katar, yeni yeteneklerin tespiti ve geliştirilmesinin yanı sıra uluslararası rekabete sahip sporcuları da vatandaşlığa kabul yoluyla milli takımlarına dahil etmeyi seçti. Katar'ın stratejisinin bir diğer bileşeni ise spor sağlığıydı. Bu amaçla 2007 yılında Doha'da bir sağlık merkezi olan "Aspetar" kuruldu.
Marş mı bilimsel adımlar mı?
TFF başkanı Sayın Mehmet Büyükekşi marka değerini süper lig marşı ile yükseltemeyeceğini görmeli. Fenerbahçe-Galatasaray maçları ülke futbolu için düğün dernek kadar önemlidir. Her sezon müthiş rekabetle başlar. Taraftarlar kombine ve kulüp ürünleri alarak takımına destek olabilmek için maddi manevi çabalarlar. Bütün sezonun derdini çeken taraftara süper kupa karşılaşmasını "siz izlemeyeceksiniz" diyemezsiniz.