Mario Levi’nin kitaplarını sosyal medyada yayınlanan bir takım boykot listelerinin içine almak, anti-semitizme savrulmanın ötesinde, Türk edebiyatına ve Türk romanına ağır bir hakarettir.
Kimsenin buna hakkı olmamalıdır.
Mario Levi, Türk edebiyatına birbirinden güzel romanlar kazandırmış, değerli bir yazardır.
İstanbul Bir Masaldı isimli romanını bir değil, iki kez okumuş biri olarak söylemek isterim ki, Levi’nin Türk edebiyatına eserleriyle sağladığı katkıyı, çok az sayıda romancımız sağlayabilmiştir.
***
Birkaç yıl oluyor. Dil ve edebiyat konulu bir televizyon programına birlikte katılmıştık.
Farklı dilleri, edebiyatını yapacak kadar biliyor olmasına rağmen, tercihi Türkçe olmuş ve eserlerini Türkçe kaleme almış bir yazar olarak, o programda, Türkçe’ye duyduğu derin aidiyet duygusu ve hayranlığı ne yalan söyleyeyim biraz abartılı bulmuş ve kendi dilinde yazmamasını sanki yadırgamıştım.
İsrail devletinin geçen yüzyılda ve bu yüzyılda, Filistin halkına karşı sürdürdüğü vahşetin, bütün dünyada ciddi tepkilerle karşılandığı, İsrailli yazarların, Gazze’yi protesto için kendi ülkelerini terk ettiği bir dönemde, İsrail’e karşı gösterilecek tepkilerin anti-semitizmi çağrıştıracak bir havaya dönüşmemesi için azami dikkat ve hassasiyet gösterilmesi gerekir.
Mario Levi’nin kitaplarına boykot listeleri arasına almak, anti-semitizmden başka bir şey değildir.
Ve sadece anti-semitizme hizmet eder.
***
Beğeniyle okuduğum yazarlar arasında soy ismi Levi olan bir başka yazar daha var.
Primo Levi. Primo Levi, bir İtalyan Yahudisi, toplamak kamplarını çok genç yaşta yaşamış ve her nasılsa sağ kurtulmuş bir yazar. ‘Bunlar da mı İnsan’ ve ‘Kurtulanlar Boğulanlar’ ismini taşıyan romanları Türkiye’de de çok okundu. İlk kitabım olan ve Diyarbakır cezaevini anlattığım Dıjwar-Onlara Dair Her Şey isimli anı-romanımın ilham kaynağı Primo Levi’dir.
Yahudiler, soykırımlar, insanın insana yaptığı zulüm üstüne bir şeyler yazmam gerektiğinde, Primo Levi’ye döner, kitaplarındaki bazı bölümleri yeniden okurum.
Mario Levi’ye yapılan bu haksızlığı duyunca, içimden İstanbul Bir Masaldı Romanını, o muhteşem eseri yeniden okumak geçti. Bayram tatili bir fırsat olur mu bilmiyorum, ama bugünlerde Amos Oz ve Mario Levi’nin kitaplarını okumak, yüzyıllar öncesinden gelen bir sorunu, insan trajedisi ve hikayeleri üzerinden anlamak için ideal bir tercih olabilir.
***
Anti-semitizm, ırkçılık ve ötekileştirme arasındaki sınır belli belirsiz bir sınırdır.
Türkiye’de son zamanlarda rastladığımız bazı hadiseler, bu sınırın bir hayli zorlandığını gösteriyor.
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olan Yahudiler’in şu ya da bu manada bir tavra zorlanmaları, Mario Levi dahil, başka Yahudi yazar ve sanatçılara yönelecek bir takım yanlış davranışların habercisi gibi okunmalı ve sessiz kalınmamalıdır.
Anti-semitik davranışların, Filistin halkının haklı mücadelesine yarar değil zarar verdiğini anlamak ve Kültür Bakanı Ömer Çelik’in şu sözlerini akıldan çıkarmamak gerekir:
“Gazze’deki mazlumları katledenlere duyulan tepki her bakımdan haktır. İnsanlık gereğidir. Vicdan ve namus gereğidir. Zalime karşıdır. Bu haklı tepkiyi, genelde Musevilere, özelde ise Musevi vatandaşlarımıza ve sinagoglara tepki haline getirmeye çalışanların yaptıkları ise asla hak değildir.
Hiçbir şekilde kabul edilemez. Her bakımdan reddedilmelidir. İnsanlık adına yanlıştır. Bu bağlamda Türkçe’nin güzel yazarlarından Mario Levi’ye dönük provokatif tepkiler büyük yanlıştır. Bu nefret suçudur. Musevi vatandaşlarımız, kültürleri ve sinagogları bu memleketin ayrılmaz bir parçasıdır. Hep öyle kalacaktır. Onlar bu topraklarda ‘misafir’ değildir. Hep beraber kendi memleketimizdeyiz, hepimiz ev sahibiyiz.”