Keferzota, Mıkre, Tınat, Nıbıl, Hevedine.. Bunlar Midyat’a bağlı köylerin isimleri. Türkçe isimlerini öğrenmem biraz zaman alacak. Çünkü ben midyat’ın köylerini hep eski isimleri ile hatırlıyorum. Bir hafıza patlaması yaşanıyor buralarda. Ama tabiat da, bu hafıza patlamasının bir parçası gibi sanki. Yüksek dağların eteklerine yayılan üzüm bağları, artık yakılmadığı için yemyeşil bir örtü gibi dağları kaplayan meşe ağaçları ve vadilere açılan kuyulardan sulanan sebze ve meyve bahçeleri, çatışmayı geride bırakan bir coğrafyanın, insanlarıyla birlikte küllerinden yeniden uyanışı sanki.
***
Nıbıl köyü son durağımızdı. Bir zamanlar dağlardan yankılanan silah sesleri, yerini sükunete ve sessizliğe bırakmış. Nıbıl’ın yüksek yerlerinden, Bagog dağı görülüyor. Dağlarda yaşanan hikayelerle 30 yıl boyunca içiçe kalmış insanlar şimdi yeni hayatlar, yeni gelecek inşa etmenin peşindeler. Herşeyi yeniden düşünüp, hayal ettiklerini anlamak hiç zor değil. Döşenmeyi bekleyen parke taşları, kanalizasyon boruları yanyana duruyor köylerde.
***
Siyaset buralarda hep ihmal edilmiş hizmetin yeniden tanımlanmasından başka birşey değil aslında. Bunun için barışa, çözüm sürecine, narin bir çiçeği elinde tutar gibi, dört elle sarılmışlar. Bu dağlarda hala elinde silahla dolaşanların amacını bilmiyor ve anlamıyorlar. Medya buralara uğramıyor pek. Kürt toplumunda ve bölgede yaşanan değişimleri, seçim sonrasını siyasetçiden öğrenmeye çalışıyor. Eh maliyeti yok bunun tabi. Kafana kestirdiğin bir siyasetçiye tutarsan mikrofonu, o da basireti ve cesareti kadar konuşur. Gerçeğe ne kadar dokunacağına o karar verir. Ona lazım olduğu kadarıyla, hangi platformda duruyorsa, o platformun hassasiyetine uygun bir hassasiyetle konuşur. Boğaziçi Üniversitesinde okuyan öğrencilerin karşısına geçen Eşbaşkan Demirtaş’a sorulur, Barajı aşmazsanız ayaklanma olacağı söyleniyor, doğru mu diye, Eşbaşkan cevap verir; Böyle birşey olmayacak, demokratik muhalefetimizi sürdüreceğiz diye. Ama aynı Eşbaşkan, daha önce aynı soruya, “Seçimden sonra ne olacağına, PKK karar verir” demişti. Eşbaşkan’la siyaset yapanlar buralarda seçmene “Barajı aşmazsak dünyanın sonu gelmez, demokratik muhalefete devam ederiz” demiyorlar ama. Silahlı gruplar köylerde, başka gruplar kasaba ve şehirlerde “kıyameti” haber verir gibi anlatıyorlar baraj aşılmazsa olup bitecekleri. Kızıltepeli yaşlı bir dostumuz, “HEP’ e 90’ lı yıllarda oy vereni parmakla gösteriyor ve aha bu adam, HEP’e oy veriyor’ diyorlardı. “Şimdi de Ak Partiye oy verenleri parmakla gösteriyorlar” diyor.
***
Bu hafta Nusaybin’de bir esnaf ziyareti yapalım istedik. Daha başlamadan sabote ettiler. Belli ki, önceden hazırlanmış gençler karşımıza çıktılar ve slogan atarak yuhlamaya başladılar. “Be Serok Jiyân nabe!” Öyle mi gerçekten? Bu sloganı dillerine dolayanlar, Öcalansız bir yaşamı istemiyorlar mı gerçekten? Bence değil, Öcalan’ı isteyen bir parti, “Biz iktidara gelirsek İmralı ile görüşmeleri keseceğiz” diyen Kılıçdaroğlu’na Başbakanlığın yolunu açmak için kendini bu kadar net inkar eder miydi?
***
Eşbaşkan’ı davet eden üniversite öğrencilerine buradan hem iyi hem kötü haberlerim var. İyi haber, Bagog’un eteklerine yayılmış köylerde Ak Partinin kurban kesilerek karşılanması. Kötü haber, gençleri ve çocukları alıp dağlara götürenlerin faaliyetlerine hala devam etmeleri. Eşbaşkan’ın haberi var mı bilmiyorum, ilgileniyor mu bu işlerle emin değilim ama Kızıltepe ve Dargeçit’de son bir ay içinde 150’ye yakın, çoğuda çocuk götürüldü dağlara. Eşbaşkanın çevresindekilerin ve Eşbaşkanın adaylarının çocukları yok bunların arasında tabi. Mardin’de hele, işler tıkırında, devletin hayata geçirdiği de_santralizasyon modeli, Mardin’in sorunlarını çözememiş ama “Mardin Kanton’unun” imkanlarını arttırmış! Eh böylesi nimet ne Rojava ne Şengal kantonunda var!