Birine duygusal bağlanmak ruh halimize iyi geliyor. Fakat ayrılmak da o kadar acı verici olabiliyor. Üniversite öğrencilerinin psikolojik danışmanlık ve rehberlik merkezlerine başvuruların en sık nedenlerinden biri de, duygusal ilişkilerdeki sorunlara bağlı psikolojik incinmeler.
Modern batı dünyasının eş ilişkileri konseptlerinden biri de, erken yaşta başlayan duygusal ilişkilerle kişinin evlenmesine kadar geçen sürenin uzun olması. 15’li yaşlarda başlayan flört hayatı 30’lu yaşlarda evliliğe dönüyor. Bu süreçte, ardışık ve çoğul bağlanmalar ve ayrılmalar olmuş oluyor.
Tanışmaktan evliliğe beş yıl; kısa mı uzun mu?
Türkiye’nin muhafazakar ve dindar kesimleri için de şu senaryo nadir değil: İki kişi lise veya üniversitenin ilk döneminde duygusal olarak birbirine bağlanıyor. Birbirlerini sık görüyorlar. Ailelerin ve toplumsal normların beklentisi ise, okulları bitirip, iş bulup ondan sonra evlenmeleri yönünde. Bu ortalama 25-28 yaşlar demek. Yani bir çiftin duygusal olarak bir birine bağlanması ile evlilikleri arasında geçen sürenin beş yıldan fazla olması.
Bazı çiftler bu beş yıllık süreci başarıyla tamamlıyorlar. Bazı insanların maraton koşabilmesi gibi bir durum. Bu çiftler maraton koşabilenlerden daha başarılı görülmeli. Çünkü evli çiftlerin bile ilişki sürdürmekte zorlandığı bir dünyada evliliğin koruyucu bağı olmadan bu süreci başarmak kolay iş değil.
Ben maraton koşabilirim diyenlere eyvallah. Duygunun seli alıp seni birine götürürse de yapacak bir şey yok. Sorun neyle karşı karşıya kalacağını bilmeden, seçim yapmadan, maraton koşmak zorunda kalıp, yolda dökülenlerde. Halbuki bir-iki yılı yürümek seçeneği de mümkün.
Yani eş arayışının da bir optimal zamanı var. Kafandaki evlenme yaşına kalan bir iki yıl içinde eş arayışına açık olmak bir strateji olabilir.
Duygusal ilişkilerde üç farklı seyir
Bir kişiyle duygusal yakınlık veya aşk ile başlayan ilişkinin zaman içinde değişime uğramaya eğilimli olduğu yaygın kabul gören bir mesele. Teorik olarak üç trend de mümkün: Aşk ve bağlanmanın giderek artması, aynı kalması veya zamanla giderek azalması. İstatistikler üçüncü seçeneğin daha sık olduğunu gösteriyor.
Aşkla başlayan bir ilişki, hayatın rutini içinde aynı yoğunlukta kalamayabiliyor. Bir çok uzman aşkın ortalama bir iki yıl sürebildiği görüşünde. Asıl soru şu: “Aşkın özel beyin kimyası ve onun oluşturduğu ruh hali kaybolduğunda ilişkiye ne olacak?”
Aşk bitti ilişki bitti mi?
Bazı kişiler “aşk bitti ilişki bitti” anlayışında. Bunlar sürekli bir aşk ihtiyacı içinde. Bu sebeple de sürekli bir romantik ilişki arayışındalar. Bu ihtiyaçlarının karşılanmadıklarını hissettiklerinde gerilim yaşıyorlar. Sonuçta, iniş ve çıkışlarla dolu bir seri ilişki yaşıyorlar.
Çiftlerin çoğunluğu ise karşılıklı güvenli bir bağlılığın daha değerli olduğunu düşünüyor. İlişkideki romantizm beklentisi bitmese bile, uzun süreli, kalıcı ve evliliğe giden bir ilişki onlar için daha değerli.
Evlilik aşkı bozar efsanesi
Evlilik araştırmalarını yakından bilenlerin şüphe etmediği gerçek şu: Evli çiftler evli olmayan çiftlerden daha mutlu. Dolayısıyla “evlilik aşkı ve ilişkiyi bozar” sözü yanlış bir efsane. Aksine evlilik bağı olmadan aşkı ve ilişkiyi sürdürmek daha zor.
Eş ilişkisini güçlendiren dört unsur
Evlilik bir ilişkiyi koruyacak dört güçlü imkan sağlıyor. Bunlar; yakınlık ve cinsellik, hukuksal hak ve sorumluluklar, toplumsal kabul ve dini / manevi boyut. Bu dört boyut, evlilikleri güçlendiren ve kalıcılığını sağlayan bir işlev gösterebiliyor. Önümüzdeki yazıda evlilikleri güçlendiren bu dört boyutu yazacağım.