AB Parlamentosu seçim sonuçları tüm Avrupa’da tartışılıyor. Ben, sonuçların Avrupa’da büyük bir şok yarattığı kanaatinde pek değilim çünkü hem bu sonuçlar zaten bekleniyor idi hem de oyları yükselen ırkçı, yabancı düşmanı, AB süreci ve avro karşıtı sağ partiler Avrupa ülkelerinde bir süredir maalesef belirli bir meşruiyet kazanmış durumdalar, mesela Fransa’da Milli Cephe (Marine Le Pen, FN) ancak yüzde 25 oy alabildi ama toplam seçmenler içinde ikinci tercihi bu parti olan seçmen yüzdesi çok daha fazla, yüzde ellileri aşıyor, yani artık yabancı düşmanı partilerin meşruiyet krizi pek yok gibi.
Durum sevimsiz, hatta çok sevimsiz ama korkunç değil zira 751 kişilik AB Parlamentosu’nda iskemle dağılımı hala doğru politikalar üretilebilir, büyük ekonomik krizle mücadele etkinleşebilir ise bu sürecin geri çevrilebileceği yönünde işaretler de veriyor.
751 iskemlenin dağılımı şöyle: muhafazakarlar 212 ama başka bir muhafazakar grup daha var onların da sandalye sayısı 44, sosyal demokratların 186, liberal demokratların 70, yeşillerin 55, radikal solun 43, milli egemenlikçilerin 36, Milli Cephe gibi partilerin 38, ve diğer çok küçük partilerin 67.
Malum, Avrupa Birliği Parlamentosu’nda gruplar milli aidiyet ya da ülke bazında değil, siyasal aidiyetler bazında oluşuyor.
Bu sevimsiz seçim sonuçlarına rağmen AB Parlamentosu’nda AB sürecine karşı olmayan, farklı yöntemlerle de olsa destek veren grupların oranı üçte ikinin çok üzerinde.
Korkacak bir şey pek yok ama düşünülmesi gereken çok şey var.
Birileri çıkıp bana bu sonuçları neden “sevimsiz” olarak nitelendiriyorsun, bu sonuçlar da Avrupa seçmeninin iradesidir diye sorabilir ve ilk bakışta da haklı görünebilir.
Ancak, Avrupa bugün geldiği noktaya kolay gelmedi, iki çok büyük ve acılı savaş geçirdi, milyonlarca insanını kaybetti ve ikinci büyük savaş sonrası bu acılar bir kez daha yaşanmasın, bölgede bir ortak refah, özgürlük ve güvenlik bölgesi oluşturalım diye harekete geçtiler, altı ülke ile başlayan süreç, İsviçre, Norveç gibi ülkeleri de saymıyoruz, 28 ülkeye geldi, Birlik dünya üretiminin dörtte birinden fazlasını yapıyor, en başarılı insan hakları ve özgürlük ortamını yarattılar.
Özetle, ben böyle nitelendiriyorum, insanlık macerasının en başarılı, en muhteşem deneyimini yapıyorlar, ulus devlet denen tarihin en sevimsiz, insan tabiatına en aykırı oluşumunu geride bırakmayı amaç edindiler, milli para denen kavramı aştılar, sınırları kaldırdılar, vs.
Ben de, bir yurttaş olarak kendi ülkemin geleceğini kayıtsız şartsız bu oluşumun içinde görmek istiyorum.
Hedefler bu kadar önemli ve iddialı olduğunda karşı çıkanlar da o ölçüde güçlü oluyorlar ve unutmayalım sürecin muhtemelen daha başlarında Avrupa.
Bu arada, bir dizi sevimsiz nedenden, Avrupa başkentlerine de, taşıdıkları AB iddiası ile çok çap olarak örtüşmeyen insanlar iktidara geldiler ve süreç bu durumdan da çok olumsuz etkilendi.
Sarkozy döneminden beri Fransa’da Romanya vatandaşı yani AB vatandaşı olan romanlarla ilgili çok sevimsiz uyugulamalar oluyor, yaşadıkları yerler dağıtılıyor, sınırdışı ediliyorlar, vs.
Şayet Fransa merkez sağı ve sosyalistleri AB içi göçmenlere bu politikayı uygulayacaklar ise hiç şüphe yok ki Milli Cephe (FN), Marine Le Pen bu politikanın asli sahibi olarak benzer, hatta çok daha tutarlı (!) sert politikaları çok daha iyi uygular ve muhtemelen Fransa seçmeninin önemli bir bölümü de madem böyle politikalar uygulayacaktınız bu politikaların asli sahibine bari şans tanıyalım diye düşünmüş olabilir.
Fransa idari teşkilatında bizde tam karşılığı olmayan departmanlar var, bu departmanların yüzde 70’inde Milli Cephe birinci parti gelmiş, İkinci Dünya Savaşı sonrası bu kıtada yaşananları saygı ve beğeni ile izleyen biri için durum pek parlak görünmüyor ama şayet AB yanlısı partiler yabancı düşmanı partilere yanaşmaktan vazgeçer, gerçekten özgürlükçü, etkin, Avrupacı siyasalar üretilir ise sorunların aşılacağı kanaatindeyim.
Başka bir yazımda meselenin ülkemizde nasıl ele alındığını tartışmak istiyorum, bu konu, AB seçim sonuçlarının bize etkisi değil, bizlerin meseleye bakışı bizim için de gerçekten çok sevimsiz çünkü.