Dünyanın en yaşlı yönetmeni (106) unvanıyla kariyerine son dönemde her yıl bir filmle devam eden Portekizli yönetmen Manoel de Oliveira ahirete irtihal eyledi. Dikkatimi, yaşının çok ileri olmasına rağmen hala istikrarlı bir şekilde film çekme işini sürdürmesinden dolayı çekmişti. İlk farkettiğim çalışması, hemen hemen eş zamanlı olarak seyrettiğim 1997 çalışması Dünyanın Başlangıcına Yolculuk’tu ki, bu nefis eseri ortaya koyduğunda yaşı 89’du! Filmdeki varoluşsal duruş, hayatın izleğini sürme, yaş dönemleri, modernleşme-geleneksel hayat çatışkısı, gençlik-yaşlılık dikotomisi, hayatın özüne dair (Bernt Capra’nın 1990 yapımı Akıl Gezintisi’ni çağrıştırır şekilde) yaptığı tartışmalar modern sinema için kendisini çok ayrıcalıklı bir noktaya yükseltiyordu. Hayatlarını sinemaya nerdeyse adamış yönetmenlerden biri olarak gördüğümüz Oliveira, yine Wenders’in geç döneminde çektiği Palermo’da Görüşme’de olduğu gibi, hayatı muhasebe etme çabasına girip onu çeşitlendiriyordu.
Yönetmenin film yapma serüveni ilginç kilometre taşlarıyla örülü olarak karşımıza çıkar. 1908 doğumlu yönetmen, 1931’de ilk kez belgesel filmlerle sinemaya atılır. İlk kurmaca filmi ise, bir sokak çocukları hikayesi olan 1942 yapımı Aniki Bobo’dur. Sonraki filmi, 21 yıllık bir aradan sonra 1963’te, manevi alana ilk ayak bastığı Bahar Ritüeli veya Hz. İsa’nın Çilesi şeklinde kendini gösterir. Bundan sonra yoğunluklu bir biçimde çalışmalarında manevi duyarlılığın izini sürecektir. Yine dini tonda gerçekleştireceği Benilde veya Bakire Ana,
1975’te beyazperdeye yansıyacaktır. Böylesi uzun fasılalı çekimlerden sonra, 1985’te, yedi saatlik tarihi bir epik olan ve İspanyolların Amerika’daki altın peşindeki serüvenlerinin mahiyetini sorgulayan Saten Terlikler’i gerçekleştirir. 1991’de, İncil, Suç ve Ceza, Karamazof Kardeşler ve Deccal ‘den (Nietzsche) mülhem bir kısmının doğrudan dini bir figür olarak göründüğü akıl hastalarının bulunduğu sağlık kuruluşunu resmettiği İlahi Komedya’ya imza atar. 1995’te çektiği Manastır’da, okült bir yaklaşımla şeytani çizginin mahiyetini anlatılar. 2000 tarihli Söz ve Ütopya, onyedinci yüzyılda Brezilya’da yaşayan Portekizli bir rahibin yerlilere insani muamele sergilemesini ve köleliğin kaldırılması için verdiği mücadeleyi görselleştirir. Bir yıl sonra yaptığı Çocukluğumun Portosu, Oliveria’nın doğup büyüdüğü şehir olan Porto’nun eski görüntülerle belgeselle dramanın harmanlandığı sanat yüklü bir filmdir; uzaktan Fellini’nin Roması’nın çağrıştırır.
2002’deki Belirsizlik İlkesi, sevginin olup olmadığı belirsizliği üzerine kurulu bir evliliğe merceğini yaklaştıran psikolojik bir anlatım olarak karşımıza çıkar. 2003’te çekilen Konuşan Film, Lisbon’dan başlayıp Istanbul da dahil Akdeniz limanlarına uğrayıp, Hint Okyanusu’na açılan bir yolcu gemisinde bulunan bir profesörün kızına mitoloji, tarih ve din hakkında yaptığı konuşmalardan oluşan bir meditasyondur. 2004’te yaptığı Beşinci İmparatorluk, onaltıncı asırda Portekiz kralı Sebastian’ın Müslümanlara karşı giriştiği ve hayatını kaybettiği savaşı, günümüzdeki ilan edilmemiş Batı dünyası Müslüman dünya savaşına bir nazire olarak resmeder. 2005 yapımı Sihirli Ayna, Meryem Ana’yı görmeyi arzulayan bir kadının etrafında manevi bir arayıştır. Aralarda kısa filmler de çekmeye devam eden yönetmenin 2007’de yaptığı Kristof Kolomb-Bir Muamma, Kolomb’un aslında Portekizli olduğuna dair bir araştırmaya dayanan gerçek bir olaydan alınmıştır. 2010 tarihli Anjelika’nın Tuhaf Durumu, ölmüş genç bir gelini fotoğraflayan bir gencin daha sonra onunla karşılaşmasını işleyen, modern dünya algısının karşısında bir çalışmadır. Son filmi 2012 yapımı Gebo ve Gölge, 19. yüzyılda geçen bir aile dramıdır. Oliveira, sinemada modern hayat ve metafizik olgular gerilimini yansıtan 20. yüzyılın hayatı sinemayla özdeşleşen son kuşak temsilcilerindendir, Batı dünyası özelinde belki de sonuncusudur.