Dünya, bir yangın yeri. Yeni bir doğumun habercisi olan sancıları çok ağır yaşıyoruz. Şu anda hiçbir tabib deva bulamıyor, hiçbir ilaç sancıyı kesemiyor. Ötelerden haber getirenler bu sancıların biraz daha artacağını, nihayetinde ise müjdeyi veriyorlar... Bu yaşadıklarımız gelecek güzel günlerin kefaleti.
Dünyayı saran ateşten kaçış yok. Her ülke, her cemiyet, her fert bu ateşten payını alıyor. Bu ateşten azami derecede zarar görmek ve kurulacak yeni dünyada kurucu unsur olmak için manevra kabiliyetini arttırmak gerekiyor. Recep Tayyip Erdoğan şahsında Ak Parti, yeni kurulacak dünyanın Türkiyesiz olamayacağını herkese göstermiştir. Bu durumun sürdürülebilmesi için bazen olağanüstü, ilk bakışta “buna ne gerek vardı” denilebilecek manevraların da yapılması icap edebiliyor.
Bu manevraları yaparken duygusallığa yer olmayacağı da aşikârdır. Düşman, şeytanın bile aklına gelmeyeceği kahpeliklerle saldırırken “aman şunun kalbini kırmayalım, aman fitneye mahal vermeyelim” denilemez. Aksine, bu şekilde düşünmek ve bu düşünce doğrultusunda hareket etmek en büyük fitne olacaktır! İyi olmak başka bir şeydir, mücadele etmek, kavga edebilmek başka bir şeydir. Bu zaman, sadece iyi olmanın yetmediği, o iyiyi, o güzeli korumak için en az düşman kadar mücadeleci, savaşçı olunması gereken bir zamandır. Başka da bir yolumuz yok.
Ne demek istiyorum? Birkaç yıl önce yaşadığımız Batıcı ayaklanmayla alâkalı bir misâlle ne demek istediğimi izah edeyim. “Gezi Parkı olayları” diye bilinen ayaklanmayı inşaallah unutmamışsınızdır! Batı’nın çocukları sokaklara dökülüp yol keserek, yağma yaparak, Müslümanlara saldırarak Batı adına hükümeti yıkmaya çalıştılar. Elhamdulillah, başarılı olamadılar. Gelelim sadede. O dönem başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan, Gezi ayaklanması zamanı yurtdışına gitmişti. Onun yokluğunda dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Bülent Arınç ayaklanmayı yapanların ‘haklı’ olduklarına dair açıklamalar yapmışlardı. Bu açıklamalar Batı’nın çocuklarında doping etkisi yapmış ve daha da azmışlardı. Tâ ki Erdoğan yurda dönene kadar. Onbinlerce Müslüman Anadolu evladının gece vakti İstanbul havaalanında karşıladığı Recep Tayyip Erdoğan orada yaptığı konuşmada, “Ne hakkı” deyince Batı’nın çocukları evlerine çekildi. Düşünün, Erdoğan o tavrı göstermeseydi şu an Türkiye’nin hali ne olurdu...
Ak Parti gençliğiyle ve tabanıyla her daim iç içeyim. Sağolsunlar, teşkilâtlara çağırıp gençlere bir şeyler anlatmama vesile oluyorlar. Teşkilatlarda, Fethullahçı Terör Örgütü ile yeterince mücadele edilmediği kanaati hâkim. Anladığım kadarıyla bu mevzuda şikâyetler artınca Ahmet Davutoğlu’na istifa etmekten başka bir tercih kalmadı. Yukarıda da yazdığım üzere, iyi olmak başka bir şey mücadeleci olmak başka bir şey.
Sayın Davutoğlu’nun istifa ederken gösterdiği tavır takdire şayan. İnşaallah bu tavrını devam ettirir. Ak Parti, onca saldırı ve içten hıyanete rağmen şimdiye kadar ayakta durabildi. Kemikleşmiş yapısıyla bundan sonra da yoluna devam edecek, Türkiye’yi yeni kurulan dünyada oyun kurucu yapacaktır.
Hoca’nın samimiyeti kusurlarını örter. Reis de ne yaptığının farkında, telâşa gerek yok!