Mandela’nın olmadığı bir dünyayı hayal etmek bana zor geliyor. Onun simgelediği meşru özgürlük ve eşitlik mücadelesi, tıpkı Mahatma Gandhi’ninki gibi, bütün zorluklara ve baskılara rağmen azimle yaşamaya devam etmek için esin veriyor. Mandela, altı gündür Pretoria’da bir hastanede, durumu ciddi... Aralık ayından bu yana dördüncü kez hastaneye yatırıldı. Akciğerindeki enfeksiyon devam ediyor.
Genç kuşaktan bilmeyenler vardır, altını çizeyim. Güney Afrika Cumhuriyeti’ni nüfus olarak azınlıktaki Avrupa kökenli sömürgeciler, apartheid ile yönetirdi. Irkçılık legal, eşitlik illegal idi! Oysa meşruiyet başka bir kavramdır. İnsanların özgür doğduğu ve özgür yaşayacağı hakikati meşrudur, hak ve özgürlüklerine engel olanların baskıları ise gayrımeşrudur. Mandela ya da Xhosa dilinde soyunun adıyla bir ata yerine konma onuru atfedilerek çağrıldığı adıyla Madiba, Güney Afrika’nın meşru lideriydi.
94 yaşındaki efsanevi lider, African National Congress - ANC’nin siyasi mücadelesinin simgesi olarak Güney Afrika’yı dünyanın en çirkin rejimi olmaktan kurtarıp halkını özgürlüğe ulaştırmada büyük rol oynadı. Bu yolda hayatını feda etti. Dış mihraklı komünist terörist olarak yaftalandı, tutuklandı, idam cezası istemiyle yargılandı, ömür boyu hapis cezası hükmü giydi... 1964’ten 1990’a kadar mahkum edildi! Annesinin cenazesini bile kaldırmasına izin verilmedi... Ama sonunda apartheid’ı yıktı ve ülkesinin ilk meşru ve etnik devlet başkanı seçildi!
Mandela hukuk okumuş ve avukatlık yapmıştı... 20 Nisan 1964 tarihinde Yüksek Mahkeme önünde yaptığı savunmanın açılış konuşması da tarihe geçti. 94 yaşındaki Mandela’nın neden 20. yüzyılın en önemli liderlerinden biri olduğunu kendi ağzından en iyi biçimde anlatan bu metni herkes okumalı ve anlamalı kanaatimce... Beni çok etkileyen bölümlerin başında Mandela’nın açıkyüreklilikle sabotaj aracılığıyla şiddet kullanmaya yöneldiğini itiraf ettiği bölümler ve Afrikalıların aile bütünlüğüne, evlenip çocuk yapmalarına, seyahat özgürlüğüne bile karışan totaliter rejime isyanı geliyor. Neden Güney Afrika Komünist Partisi ile işbirliği yaptığını açıkladığı ve savunmasına son noktayı koyduğu paragrafları bu uzun konuşmadan seçerek çevirmeye çalıştım, Mandelasız dünya olamayacağını neden düşündüğümü açıklamak için...
“Başlarken, Güney Afrika’daki mücadelenin yabancıların ya da komünistlerin etkisi altında olduğu iddiasının tamamen yanlış olduğunu belirtmek isterim. Her ne yaptıysam Güney Afrika’daki deneyimlerim ve Afrikalı kökenimden gurur duyduğum için yaptım, bir yabancı şöyle ya da böyle söylemiş olduğu için değil.”
“Bugüne dek mahkemede söylenenlerin bir kısmı doğrudur bir kısmı da doğru değildir. Bununla birlikte, sabotaj planladığımı inkar etmiyorum. Bunu ne pervasız bir ruh hali içinde planladım ne de şiddete eğilimim olduğundan. Bu planı, halkımın yıllar boyu beyazların zorbalık, sömürü ve baskısına maruz kalmaları nedeniyle ortaya çıkan siyasi durumun sakin ve ciddi bir değerlendirmesi sonucunda yaptım”.
“Yasaları ilk kez bedeli şiddetle ödenmeyecek şekilde çiğnedik (Y.N. sivil itaatsizlikten bahsediyor); bu yönteme karşı yasalar çıkarılınca ve ancak hükümet muhalefetin politikalarını bir kaba kuvvet gösterisine başvurarak ezince şiddete şiddetle karşı koymaya karar verdik.”
“Dahası, onlarca yıl boyunca komünistler Güney Afrika’da Afrikalılara insan gibi ve eşitleri olarak davranmaya hazır tek politik gruptu; bizimle yemek yemeye, konuşmaya, yaşamaya ve çalışmaya hazırdılar.”
“Beyazların üstünlüğüne karşı savaştım, siyahların üstünlüğüne karşı savaştım. Bütün insanların bir arada, uyum içinde ve eşit fırsatlara sahip olarak yaşadığı demokratik ve özgür bir toplum idealinin hayalini kurdum. Uğruna yaşayıp ulaşmayı umduğum bir ideal bu. Ama gerekirse bu ideal uğruna ölmeye de hazırım.”