Nelson Mandela’nın durumunun umutsuz olduğu ilan edildiğinde “Mandelasız dünya olur mu?” diye yazmıştım. Olmazdı, olmadı da... Tata Madiba geriye paha biçilmez bir miras bıraktı. Bu mirasın önemli bir bölümünü de kültür ve sanata yaptığı katkılar oluşturuyor. Sadece kişiliğiyle birçok sanat yapıtına konu oldu. Belgeseller hariç hakkında üç film yapıldı... Hiçbiri sipariş eser değildi. İktidara gelmeden önce de sanat üretimini destekledi.
Müzik ve dans Mandela’nın ve bütün siyah Güney Afrikalıların da hayatında önem taşır, ister Xhosa olsun ister Zulu ister hepsinin ortak dilidir dans. Bir sanat dalını icra etmekten öte bir ifade biçimidir.
“Özgürlüğe Uzun Yürüyüş”te Mandela’nın okuduğu kitapların, izlediği filmlerin yanı sıra müziğin davasındaki yerini anlatan pasajlar var: “Her tür müzikten zevk alırım, ama kendi etimden ve kanımdan müzik doğrudan kalbime hitap eder. Afrika müziğinin şaşılası güzelliği, hazin bir öykü anlatsa bile moral yükseltmesindedir. Yoksul olabilirsiniz, yıkık dökük bir eviniz olabilir, işinizi kaybetmiş olabilirsiniz, ama o şarkı size umut verir. Afrika müziği çoğunlukla insanların özlemleri hakkındadır ve başka zaman politikaya kayıtsız kalabilecek insanların politik amaçlarını ateşleyebilir. Sadece Afrika mitinglerinde herkesi saran şarkılara tanık olmanız yeterlidir. Politika müzikle güç kazanabilir ama müziğin politikaya meydan okuyacak kuvveti vardır.”
***
Bir ömür süren mahkumiyeti sırasında da sık sık şarkı söyleyen Mandela, “müzik işi kolaylaştırıyordu” diye yazmıştı... Bugün de müzik Güney Afrikalı gençler için dünyaya açılmanın bir yolu. Elbette Güney Afrika halkını sadece folk ya da pop müziğiyle sınırlamak, apartheid rejiminin devamı bir ırkçılık olurdu. Özellikle son on yılda Cape Town Operası’nda kaydedilen gelişme, soprano Pretty Yende’nin La Scala ve New York Metropolitan’da sahneye çıkması, township kökenli baritone Njabulo Madlala’nın kazandığı ödüller başarının uluslararası boyutunu vurguluyor. Madlala “Songs of Home” (Memleketimden Şarkılar) adını taşıyan yeni albümünde yer alan “Shosholoza” Robben Adası’nda mahkumken Mandela’nın da dilinden düşürmediği bir şarkı... Madiba onu “apartheid mücadelesini üzerimize gelen bir trenle kıyaslayan bir şarkı” diye tarif etmişti.
Cape Town Operası sanatçıları her yıl Güney Afrika’da turneye çıkıp eğitim veriyor ve townshiplerde yaşayan gençlerin hayatını değiştirebilecek yetenekleri ortaya çıkarmayı hedefliyor. Operanın beyazlara, Avrupa kökenlilere özgü bir müzik dalı olmadığını halka duyuruyorlar.
BBC’den Clemency Burton Hill, Cape Town Operası’nda izlediği Gershwin’in “Porgy ve Bess” temsilinde solistlerin etkileyiciliğinden söz ediyor. Genel Yönetmen Michael Williams ile yaptığı söyleşiden ise 2002 yılında aynı eser Cape Town’a sahneye konarken yetişmiş solist bulunmadığı için bütün ana karakterleri Amerikalıların oynadığını öğreniyoruz!
Tiyatrocu Emily Mann da Mandela’nın kaybının ardından Los Angeles Times gazetesine şöyle yazdı: “Tiyatro Mandela için bir ayna işlevi gördü, her iki taraf da birbirini etkiledi ve yansıttı, ikisine de tarihte yer verdi.
Apartheid döneminin doruğunda, her ikisi de ırk temelinde bölünmüş olan bir ülkede cesaretle ırk ayrımı yapmayan sahneler olan Johanesburg’daki Market Tiyatrosu ve Cape Town’daki Space Tiyatrosu, apartheid rejimi altında siyahların hayatını anlatan sarsıcı oyunlar üretti.
Bu oyunlar 1970’lerde ve ‘80’lerde Güney Afrika’da prömiyer yaptı ve sonra dünya sahnelerini çıkartma yaptı. Oyunlar Güney Afrika hükümetine karşı küresel çapta öfke uyandırdı ve Mandela’nın temsil ettiği özgürlük mücadelesine destek sağladı.”
Athol Fugard’ın Türkiye’de de sahneye konan “Ada” adlı oyunu ve Ngema’nın sinemaya uyarlanan “Sarafina” dahil birçok tiyatro eseri Mandela ve mücadelesiyle bire bir ilişkili.
Güney Afrikalıların özgürce sanat üretmesinde ve bu sayede dünyaya açılmasında da payı var Mandela’nın. Bu da onun kültür mirası...