Hayat artık gerilim romanlarında veya filmlerde anlatılanları aratmıyor; hatta yaşananlar kurgulu hayatlara nal bile toplatıyor...
Kendi işlerimizle öylesine meşgulüz ki, önceki gün Londra’da güpegündüz meydana gelen bir ‘terör eylemi’ dikkatlerimizden kaçtı. İki kişi oldukları öğrenilen eylemciler, giydiği tişörtten asker olduğunu anladıkları bir genci hunharca katlettiler. Ellerinde taşıdıkları satırlar ve palalarla...
Etrafa “Çek benim fotoğrafımı” diye bağırdığı duyuldu kâtillerden birinin; diğeri de elleri kanlı bir halde, “Kana kan, dişe diş” diye bağırıyordu. Şu sözler cinayeti işleyenlerden birinin ağzından bir cep telefonu kamerasına, oradan da televizyon ekranlarına yansıdı:
“Kadınlar buna tanık olduğu için özür dileriz, ama bizim topraklarımızda kadınlar bunlara tanık oluyor. Sizin askerleriniz her gün Müslümanları öldürdüğü için bunu yaptık. Allah’a yemin ederiz ki, siz bizi rahat bırakıncaya kadar sizinle savaşımız bitmeyecek. Asla güvende olmayacaksınız. Hükümetinizi devirin, onların umurunda değilsiniz.”
Ateşli sözler bunlar... Asker olduğunu anladıkları genci Afganistan ve Irak’ta görev yapmış olabileceği için öldürmüş o iki kâtil...
İyi de kâtiller kim? Nijerya kökenliymişler; ama aksanlarına bakılırsa doğma büyüme Londralı oldukları belliymiş... Daha? Dahası şu: İkisi de doğuştan Müslüman değilmiş bu gençlerin; sonradan ‘hidayete’ ermişler... Nasıl bir ‘hidayet’ ise erdikleri...
Olup bitenler beni gerçekten çok rahatsız ediyor... Birileri resmen hepimizi, İslâm kültür çevreninden olan herkesi ‘potansiyel câni’ olarak gösterme çabasında... Sadece İslâm coğrafyasında yaşayanlar olsa hedefte daha az önemseyeceğim, ama Batı ülkelerinde yerleşik milyonlarca Müslüman kökenli insanı bulundukları yerlerde kalamaz hale getirme çabası aynı zamanda bu...
Boston Maratonu sırasında patlayan düdüklü tencereleri hatırlayın... Ardından eğitimlerini ABD’de almış iki Çeçen delikanlı suçlandı eylemle; iki kardeş... Büyüğü kaçarken öldürüldü, küçüğü ise ağır yaralı ele geçirildi. ABD’de hukuk sistemi işleri fazla uzatmaz, suçluyu kısa sürede mahkemeye çıkartır; hasta yatağında yüze okunur suçlama...
Aradan bunca zaman geçtiği halde, Boston’da savcılık, henüz Çeçen biraderi resmen suçlamış değil... Buna karşılık, medya, hükmünü çoktan verdi: “Onlar yaptı...” CBS televizyonu, bir kaynağa dayanarak, küçük kardeşin altında saklandığı kayığın içerisine eliyle bir mesaj yazdığını da ileri sürdü. “Bir Müslümana saldırırsan, bütün Müslümanlara saldırmış olursun” diyormuş o mesaj...
Londra’daki sonradan-Müslüman tiplerin mesajına ne kadar benziyor değil mi?
Çeçenler üzerine oynanıyor oyun: Boston’daki bombalama eylemiyle suçlanan iki gence ek olarak İbrahim Todashev adlı bir Çeçen de ABD’nin Florida eyaletindeki evinde vurularak öldürüldü, geçen perşembe günü... Kim vurdu? Polis... Boston’daki bombalama olayıyla ilişkisi olduğu düşünüldüğünden Çeçen genci gözaltına almak istemiş polis, genç üzerine gitmiş, o da silâhını çekip...
Öldürmüş...
Ne kadar kolay, görüyorsunuz...
Türkiye’de de, Çeçenler’in temsilcilerinden Medet Ünlü, Ankara’daki ofisinde, bir tetikçi tarafından öldürüldü, Florida’dan bir gün sonra...
Peki de, ne oluyor?
Yıllar önce Frank Sinatra’ya oynatılan ‘Mançuryalı Aday’ filmi, şu yakınlarda Denzel Washington’la yeniden çevrildi. Filmde beyin üzerinde yapılan araştırmalar sayesinde insanlara hükmetme konusu işleniyor. Bir sesin kendisine söylediğini aynen yapmaya şartlandırılmış bir tetikçi, kendisini şartlayan sesi duyduğunda harekete geçip hedef seçilen kişiyi öldürüyor...
Filmin ilk versiyonunun çekildiği 1962 yılından buyana beyne hükmetme alanındaki çalışmalar kimbilir ne hal almıştır? Aklı başında iki insan hiç tanımadığı bir genci, üzerinde asker olduğuna işaret eden tişört var diye öldürür mü? Ya da, iki kardeş, maratonda koşan veya koşanları izleyen insanları öldürmeye kast eder mi aklı başındayken?
Şimdilerde böyle tipler bizde de çıkar diye endişelerdeyim...